Hangimiz bu çarkın adamı değiliz ki?

Bir yerde, bir vakitte doğmuşuz, kimimiz aynı ülkede, kimimiz bir başkasında, aynı ya da farklı zamanlarda. Bunun önemi yok. Bir şekilde yaşamamız ve pek tabii büyümemiz önemli. Sonra başka nefeslerde, başka seslerde büyümüşüz. Küçük bedenlerimiz okul sıralarına yaslanırken, gömlek kollarını kirletmemeye çalışarak ilk cümlelerimizi yazmaya başlamışız. Okumuşuz bildiğin ve yazmışız. Benim ilkokulla ilgili çok hatıram var, kaç yaşına geldim, anlat anlat bitmez. Geç olmadan öğrendiğim bir bilgeliğim de var ki; insanların yani özellikle o anı yaşamamış yabancıların hatırlardan hazzetmediği. Bu bakımdan bu kadar çok anıyı unutmamak adına her seferinde kendime anlatıyorum, üşenmezsem de yazıyorum. Ha nerede kalmıştık? Nereden geldik anıya? Dedik ki, büyüdük, sonra ilkokul da bitti ve bir şekilde benim zamanımda ayrı olarak anılan saçma sapan ortaokul dönemi de. Sonra lise geldi, ilk defa tembel olmayı, aşık olmayı, sigara içmeyi, okuldan kaçmayı, ÖSS’yi bu dönem öğrendi çoğu kimse. Ve bir şekilde kazanmışız yıllar yılı (!) hayalini kurduğumuz üniversiteyi –ki çoğumuz öylesine tercih yaptığı bir yerdedir- . Sonra lisansı da bitirmişiz, gerisi sizin hayal gücünüze kalmış, kimi şanslılarımız mezun olduktan hemen sonra iş bulabilecek mesleği seçmiş, doktor, eczacı, avukat ve bir zamanlar için konuşursak öğretmen olmuş, kimimiz ise herhangi bir sosyal bilimi okuyup anlamadan mezun olduğundan hiçbir şey olamamış. Yıllar sonra hepimiz bir yerlerde çalışıyoruz, tabii çalışmayan insanları; bunu boş zamana tercih ettiklerini varsayarak. Kimisi de tüm bu okul hayatı yetmezmiş gibi yüksek lisansa merdiven dayayarak ömür çürütme aşamalarından yavaş yavaş geçer. Bu anlar o kadar yavaştır ki; çalışamadığınız her saniyenin vicdan azabını daha yatağa yatmadan çekmeye başlayıp tüm uykunuzu mahvedip, işe mosmor gözlerle gidersiniz veyahut kurtarıcınız gözaltı kapatıcısı yetişir imdadınıza, kapatır morlukları. Ama uykusuzluğu geçiren bir kapatıcı yoktur. Zira bu uykusuz beden bulabildiği her anı uyumak için fırsat zanneder, artık bu otobüste yanınızda oturan bir yabancının omzu mu olur, ne akla hizmetse toplantıda bir soru daha sorup zaten uzun olan toplantıyı uzatmaya çalışan iş arkadaşınıza içinizden küfür ettiğiniz an mı olur veyahut hiçbir şekilde hayır diyemeyeceğiniz dondurmayı masanın üzerine koymuş ve yorgunluktan elinizi bile uzatamazken ve onun yavaş yavaş eridiğini görürken mi olur bilinmez. Ama uyku bir şekilde yakalar vücudu.


Dedim ya doğduk, büyüdük, yazdık, okuduk, büyüdük, eğitildik, yazdık, okuduk ve daha çok para kazanmak için yine okuduk. Yoksa hepimiz sevdiğimiz için mi daha yüksek maaşlı bir işi tercih ettik? Hepimiz bu çarkın adamıyız, inkâr etmek yok. Daha çok çalış, daha çok oku, daha çok kazan, hayat sloganımız bu. Uzun zamandır sıkça görüyorum ki televizyonu çok takip eden biri değilim, belki daha da fazla oluyordur bu yakınmalar. Dizi oyuncuları sette çok çalışmaktan, uykusuz kalmaktan şikâyet ediyorlar. Edebilirler pek tabii, çünkü insanız ve içimizde bulunduğumuz durumdan sızlanmak bizi pek mesut eder. Düşünüyorum da bir zamanlar tiyatroda oynamış biri olarak, tamam zor ve ağır bir çalışma gerektiriyor, ama bu kadar dert yanacak nesi var dizi oyunculuğunun, anlamış değilim. Belki çok çalışıyorsunuz bir bölüm dizi başına, ancak dışarıdaki insanlar az mı çalışıyor veya kaç kişi maaş olarak iyi bir dizide ana karakterde oynayan oyuncunun aldığı kadar para alıyor? En son gördüğüm rakamlardan biri bölüm başına 15.000 TL civarındaydı ki bundan daha yüksek rakamlar da gördüğümü hatırlıyorum. Cidden eğer bu iş bu kadar zorsa, siz de gidin sevgili dizi oyuncuları bir bankada çalışın, bir esnaf olun ticaret yapın, ne bileyim sokakta simitçi olun, öğretmen olun, doktor olun ki bu kadar zorsa çalışma şartları bırakın bu işi. 


Neden bırakmıyorsunuz peki? Hayranlarınızı mı bırakamazsınız yoksa? Ne yani her şeyi bırakıp bu dünyanın adamı olduğunuzu red mi edeceksiniz? Şunu bilin ki; sizden başka herkes de sabahları çoğu zaman uykusuz ve yorgun kalkıyor yatağından, bugünü nasıl bitirebilirim derdinde hızlıca giyinip sokağa atıyorlar kendilerini ve çok daha az kazanarak yorgun dönüyorlar evlerine ve onların etrafında dönen hayranları yok ve kimse bilmiyor sokaktaki adımlarını, işteki emeklerini? Siz işimiz zor derken ne demiştiniz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not