Kayıtlar

Şubat, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Uzaktaki

Yerini unutmuş midem. Geceleri sıkıştırıp alt üst ediyor beni. Nerede olması gerektiğini bilmiyor. Yine başladı sancılarım. Ve belki de bitmez bu ağrı, geçmez bu sancı. Dün geç yattım yine. Işığı kapatırken masanın üstündeki fotoğrafına takıldı gözlerim. Senin saçların kıvırcıktı eskiden. Belki hatırlamazsın sen ama iki üç yaşlarında kekemeydin üstelik. İki kez söylerdin anne`yi. Sahi onu da unuttun değil mi? Kısacıktı saçların. Gerçi şimdi de öyle. Eskiden `erkek fatma` deyip gülerdik sana. Biz davula, şarkıya, tasa, hamağa, denize her şeye gülerdik değil mi? Denizden kale, kumdan dalga yapardık. Yüzmeyi sayende boğularak öğrenmiştim. Hatırlamazsın sen. Küçüktün. Tek kişilik yatakta omuz omuza hareketsiz yatar, ses çıkarmazdık. Kaç gece aynı nefeste soluklandık bilinmez. Şarkılarda ses tellerimizi zorlar, köpek kovalardık gecenin üstünde. Sonra üstümüze yaprak, fare düşerdi hamakta sallanırken biz. Yorgun değildi vücutlarımız. Bisikletle bataklığa uçacak kadar cesur, kilometrel

Günlerin Gülü-14 Şubat

Kenderce yaşamlarımızı terk ettik. Mülkiyetimizi sırt çantamıza doldurup geziyoruz; köprü, yol, sokak. Her yer, her ses bizim olma çabasında sayıklıyor durmadan. İhtiyaca göre değil isteğe göre yapıyoruz tüketimi artık. Kapitalizmin zirvesinde uyuşmuş beynimizle tüketim çılgınlığına doğru yol alıyoruz. İstatistikler gösteriyor ki (hep böyle başlayan bir cümle kurmak istemişimdir) tüketim toplumu olmuşuz. Bireylerin rasyonel olduğunu varsayan iktisadi düşünceyi hep beraber çiğniyoruz. İnsanların rasyonel olmama ve saçmalama gibi hakları vardır. Ama bunu iktisat bilmez. O kendi varsayımlarında sürüklenedursun biz kapitalizmin ağır duvarlarını yavaş yavaş kaldıralım sırtımızda. Şimdi Coca Cola`dan bir yudum alıp devam ediyorum sözüme. Sınırları çizmişiz aramızda, bir kilit yetmediğinde bir yenisi daha ekleniyor kapılarımıza. Kender misali yaşamak vardı. Ne tüketim çılgınlığı olurdu o zaman, ne de ülkemiz hırsızlık ve gasp suçlarında birinci sıraya girmek için yarışırdı. Ben de spot ışıkla

Karpuz Zemin

Karpuzları düşürmemek için yavaşça yürüyoruz. Deliklerden birine geldi mi karpuz; artık ondan umut kesilir. Arkasından yürüyorum onun, adımlarını izleyerek. Deliklere basmamaya çalışıyoruz. Deliklerin dışında kalan toprak ıslak. Ayaklarımız çamur. Olsun, değmesin ayaklarımız deliklere. Uzun değil gittiğimiz yol. İkiye ayrılan bir yol var önümüzde. Biz sol tarafındayız yolun. Delikler biraz daha büyüktür bizim yaşadığımız yerde. Maviye yaklaşırlar hatta arada. Irmak sürekli uydurduğu şarkıyı söyleyip yürüyor önümde. Sesi boğuluyor şarkıda, yoruluyor sonra. Onun sesinde uykuya dalarım bazen. Şarkılar büyüden başka bir şey değildir. Koşarken, nehirde, uçurtma uçururken hep aynı ses kulaklarımdan usulca giriverir. Irmak konuşmaz, şarkı söyler sadece. Gözlerini kapayıp birden atar kendini denize, Irmak korkmaz denizden. Buraya ilk geldiğimizde renk yoktu. Biz renkleri doğduktan çok sonra öğrendik. Her şeyin kırmızı olması da bir renksizliktir aslında. Biz farklıydık ama. Kırmızı değildik, h

Bitmeyen hesaplarda

Artık saymaz olduk kalp atışlarını. Bıktık şarkılardan. Yok kısık, yok yüksek sesle derken, yapamadık. Olmadı. Kendi sesimizi bile duyamadık nakaratlarda. Işık az geldi. Geceye yetiştiremedik notaları. Çaldık. Şarkı bile dayanmadı. Dayadık sırtımızı adaya. Ada bizi beklemedi. Hep korkakça yaklaştık; giden vapurlara. Son kez hiçbir şey demedik yine gidenlerin ardından. Başka denizlere kaçtık. Kaçtığımızı sandık. Başka deniz yoktu oysa. İzlediklerini sandık bizi. İnsan yoktu. Adımlar hiç yoktu. Hep kandırdık insanları başka başka adlarla. Kendi ismimizi hiç bilmedik çünkü biz. Duvarlar hep dar ve çekilmez geldi bize. Oysa kimi ülkelerde duvarlar çok şey anlatırmış insanlara. Biz duvarlara baktığımızda beyaz gördük sadece. Beyazı duvarlarda bildik. Hastane kadar soğuktu duvarlar. Yorulduk şarkıların sonunda. Bağırdığımızda perdeler kapandı. Oyuncular insin dedi bir ses. Oyuncular insin. Oyuncular trene doğru koşmaya başladılar. Sahnede tren ne arar? Olsa olsa filmlerde olur bu hikaye. Bel