Kayıtlar

2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Garip

Bugün garip bir şey olmadı.Yalnız ben bir sinir hastasıyım onu fark ettim. Belki de insanlar biraz fazla salak. İnsanlar boşuna küfretmiyor aslında. Bunu burda anlatmak isterdim. Yani anlatsam mı hala kararsızım. Aklıma geldikçe sinir oluyorum zaten. Anlatamayacağım sanırım.Bugün beklediğim olmadı. Aslında beklemek de denmez pek.Bugün yine nezle oldum. Başım çatlıyor, belki yarın ölürüm diyorum, gülüyor insanlar. Ya yarın ölürsem sahiden.Çok gülüyorum bu aralar. Anlamsızca hem de. Ve zaman çok çabuk geçiyor. Daha yeni sınavlarım bitti, yine finallerim başlayacak. Kabus gibi. Bilmiyorum. Bazen yazmak iyi geliyor. Şu yukarıda yazdıklarım ne kadar saçma diyorum sonra. Saçma çünkü beni tanıyan insanlar bile anlayamayacak. Ne için yazıyorum onu da bilmiyorum. Baktım da ilaç da bitmiş o olsaydı iyi gelirdi. Ş i m d i l i k b ö y l e.

Ve sınavlar!

Resim
Şimdi saçmalayacağım her zamanki gibi, evet sınavlarım var, canım ders çalışmak istemiyor. Ayrıca ticaret hukukuna başlamaya bile korkuyorum. Uluslararası kafamı karıştırdı, kahve çarpıntı yapıyor, ikinci haftadaki sınavlarımı saymak bile istemiyorum. İktisat politikasını çok seviyorum, çok seviyorum, böyle 500 kere desem bile sevemeyeceğim. Bu sene kesin geçerim dediğim tek ders bile yok. Seçmeli dersler bile örnek Devlet ve Ekonomi bir asra bedel. Neyse öyle be hayat, zor işler, hayat şartları falan, gözümün üzerindeki kemik hala ağrımakta, başım çatlıyor, uykum var, en kısa zamanda intihar edelim en iyisi, hiç olmadı sınavlara girmemiş olurum:)

Çarpma bana elektrik!

Uzun zamandır açmıyordum bilgisayarımı ve açtım. Ne de güzelmiş aslında. Zaten salak laptopun salak kablosu yüzünden elektrik çarptı az evvel. Öyle bir bağırmışım ki zaten. Benden başka hangi salak kabloya bakmadan prizden çeker ki? (Evet, öyle çok var ki var var) Bu arada okuldan inanılmaz bir şekilde nefret ediyorum. Liseyi özledim, daha çok özledim. Salak salak konuşmak, saçmalamak istiyorum. Ayrıca çkl demek istiyorum defalarca. Çok özledim oradaki arkadaşlarımı da. Canım da sıkkın, şimdi çkl de olup dankek yemek vardı. Bir de şimdi abimin odasındayım, o gittiğinden sonra çok kez uğramıyordum buraya, az önce aradı film izliyormuş. (Askerde film izleyen tip) Abimi çok özledim. sanki bazen böyle gözümün önünde duruyor da, geçip gidiyor gibi. Çok tuhaf. Neyse elektrik çarpıntısı nedeniyle beynim çok fazla geriye sardı. Dondurma yiyemediğimden olsa gerek bunlar.

Kaçık

her şeyi bildiğimiz için korkuyoruz belki de tüm bildiklerimizi yok sayıyoruz ama önce özlediğimiz için susuyoruz sessizce susmak güzel mi korkmak kötü mü arkana yaslan ve otur uyuyalım her zaman yaptığımız gibi iyi geceler güzel gün!

Kahverengi Zaman

Resim
Orada kahverengi bir zaman hiçbir şeye takılmadan durunca, biri içinden bir sözcük kusar, ama söyleyemez işte.
Maalesef ki, evet maalesef ki yasamak zorundayiz.,..

Yepisyeni

Uzun zamandır düşünüyordum değiştirmeyi zaten, bugün öylece değiştiriverdim tipini blogumun, belki yeşili daha güzel olabilirdi, ama şimdi çok büyük sebeplerimle mavi kalmasında tarafım. Oyle iste efendim. Saygılar sunuyorum beni okuyanlara.

Sevgili Arsız Zaman

Orada öyle oturmuş ne diye susuyorsun ki? Odamın üstüne arsızca geliyor gece. Gece nasıl da karanlık ve uykulu öyle. Durduk. Bakışımda sesimi arıyorsun muhtemelen. Konuşmayalım bugün. Belki. Belki başka bir gün. Sinirlerim bir ileri bir geri gidiyor, vücudumda. Bazen `biz` oluyoruz bilmeden. `Biz` kim ki? Korkuyorum ben. En çok da kendimden. Öylece sinmiş, suskunluklarında ne yapıyorsun ki şimdi? Yeni oyunlar, yeni isimler mı bulmak gerek konuşmak için. En iyisi susalım biz. Suskunlarla bozalım oyunları. Aynı sözcükleri kuran dilimiz, bugün avare, bugün yalnız. Her kuytuda aynı boşluğa çıkıyor yolumuz. Yapmamalıyız diyorum. En iyisi ben gideyim, birisi gidecekse buradan giden ben olmalıyım en azından. Saçların kavuruyor sesimi. Ses oluyorsun. Biz oluyoruz. Tüm dengelerimi alt üst etmiş ben duruluyor, susuyoruz. En çok susmaya yakışıyor nefeslerimiz. Bazen diyorum da ölmek kadar yakın geliyor yaşam vücutlarımıza. Biliyorum, uzakta değil. Uzak ne ki zaten ? Arta kalan bir mesafeden

Korkuya Doğru.

Ayaklarımın altında bir yer var, henüz yer olmaya alışamamış, kafamın üzerinde duymaya meyilli. Geçmeyen bir ağrı var gözlerimin üstünde, sanırım ölmek yakın bana yahut ben yakınım ona. Ayaklarımın altında bir zaman var, amaçsız ve kıpırdamakta. Belki dönüyor önümde belki durmuş sızlanmakta. Saçlarımın üzerinde bir renk var kimi zaman kırılmış, kimi zaman özgür. Unuttum unutalı sesimi bir şarkı uzaktan gelir içime. Uzak mı, yakın da olabilir, buna karar veremedim bir türlü. İçimde bir şey var, mideme yapışmış, öylece ayrılmıyor benden. Sessiz de olabilir. Bazen kafamı yere atıp parçalamak istiyorum. Yerinde mi bilmediğim halde, türlü zamanlara koşuyorum. Zaman mı? Sahi biz ne yapıyorduk ve nereden gelmiştik? Öyle amaçsızca yazıyorum, biliyorum kimse anlamayacak birkaç kişiden ümitliyim sadece. İmkansızda oynayıp duruyorum, duruyoruz. Bütün savaşlar bize sevap belki de. İnsandır, insanız ve ben de insan olduğumu hatırlıyorum bazen maalesef. Yaşlandığımı biliyorum. Evet susmalıyım, konuş

sus(ma)sak

Susmalıyız, yok, en iyisi konuşalım. Olmamalıydı. Ama yapabilirdik. Kaçabilirdim, bitebilirdi. Belki de burada olmamalıydım. Başlamak ne feci bir hastalık, neden bir türlü dengesini sağlayamaz bu garip insan ben? "Neden" diye sorularla allak bullak eder beynini? Uykum var, oldukça. Hastayım, beynen, ruhen, fiziken, her şekilde. Başımda bir ağırlık var atsam, kurtulsam diyorum kimi zaman. Üzerimde bir zaman var, hala inanmadığım, inanmak istemediğim. Koşmak istiyorum bazen, deniz sanırım, deniz. Görmeyeli çok oldu denizi, bazen denizi özler, denizi olan şehirlerde doğmus insanlar. Ben nerde doğdum ki sahiden. Bazen düşünüyorum da, belki ben diye biri yok, öyle birileri benim olduğumu sanıp ustume hayaller kuruyorlar, belki de ben kendim şu anda hayal kuruyorum. Benim üstüme hayal olduğunu da nerden cikardim. Korkuyorum. Çok acayip, icimde hicbir zaman anlamlandıramayacağım bir sey var, belki sinir hastasi oldum bu yaşta. Ben sahiden, ilkokula gittigimden beri her yaşımda kendi

Gitmeye Doğru

Küçük bir köy diyorum, öyle bir şeyin olmadığı, insanın az, sorunun az, mavinin cok olduğu. Yorgun yüzlerin olmadıgı, belki elektrik ışıklarına takılmadan gerçek kırmızının olduğu bir köy, ama mutlaka bir deniz olmalı. Kşsmalı, uyumalı bir şeyler yapmalı, ama en başta gitmeli. Buradan uzakta da olabilir yakında da, ama gitmeli. Ses olmasın, bazen güzel bir müzik çalsın kulaklarımda, her şeyi unutabilelim, güzel olsun her şey, düşününce gitme hayali öyle çok büyüyor ki gözümün önünde, birden gittim sanıyorum. Bir bavul olsa, öyle az biraz doldursam içini. Gitsem, trenle olabilir, hiç uzun yol trene binmedim, uykumu kaçırsa, yolu izlesem sürekli. Gitmeliyim, evet, evet gitmeliyim, hem buralar epey soğudu bu aralar...

.

Uyazlılar ölmez, renkleri hiç silinmez.

öyle sevdik seni

Resim
susmak bazen iyi. hatta en iyisi. susmak tüm şiirlerden, türkülerden sonra güzel şey, zor ama güzel. ellerim ne kalem tutmak istiyor, ne de kağıt. yazmak istemiyorum. korkuyorum. yazmaktan değil, sanırım yaşamaktan. öylece bazı şeyleri durdursam diyorum. ne yapıyorum bilmiyorum. özlemek de garip bir şey. sadece sözcükleri özlemek iyicene garip. bir şarkı var yeni türkü-öyle sevdik seni, ne güzel bir şarkıdır o öyle. en iyisi susmak. şarkı konuşabilir belki. karışık ve yorgunum çok. öyle sevdik seni...

Rüzgara Doğru

Nasıl bir şey bilmiyorum, garip şeyler oluyor bu aralar. Olmasını istediğimden ya da benim yaptığımdan değil bunlar. Bazen korkuyorum. Korkmak çok farklı bir şey, onu fark ettim. Kavga ediyorum kendimle, ne yapıyorsun diyorum. Tanımıyorum, bilmiyorum kendimi uzun zamandır. Neden rüzgar oluyor ki her şey? Hiç mi değişmedim ben? Hep rüzgara doğru yolum. Yoruldum. Yorulmak da değil. Bazen aynaya baktığımda o yorgun çocuğu görüyorum yüzümde. Artık büyüdüm sanırım. Gerçek hiç bu denli yakın olmamıştı bana. Susuyorum. Susmak iyi. Kafam allak bullak. İstemiyorum. Söylemiyorum. Biliyorum. Ama garip bir şey, sadece rüzgara doğru gitmek yetiyor sanırım. Yaptıklarım şaşırtıyor insanları. Ben Pınar bile olamıyorum bazen. Yine bir şarkı dinliyorum da, amcam beni küçükken Leman Sam'a benzetirdi. Uzundu o zaman saçlarım, şimdi uzun değil saçlarım ve düz de değiller. Büyüdüm. Büyümek çok acımasız. Sonra Leman Sam-Rüzgar'ı açtım. Amcam belki şimdi söyleyebilir, ne kadar benziyorsunuz diye. Güze

Akasya Kokulu Sabahlar. Bugun Doğumgünüm Benim biliyor musunuz?:)

Resim
Artık dondurma yiyebildiğimi söyleyerek başlayayım söze. Bu aralar hayatımdaki en önemli şey dondurma, feci halde dondurmaya takmış durumdayım. Bugünün diğerlerinden ayrı olmayacağını yazmıştım bundan bir ay önce falan. Gerçi orada dogum günümü 15 gun sonra falan hesaplamışım. Her neyse bugün doğum günüm. Diğer doğumgünlerimden pek bir farki olmayacaktı bugün biliyorum. Sırf birileri geceden arar diye dün 2 de yattım, ancak beş kisi kutladı doğum günümü geceleyin. Alev bir koro hazırlamış resmen doğum günüm için çok güzeldi. ilk kutlayan da o oldu doğum günümü. Dün bir çocuk gibi, evet bir çocuk gibi, bilgisayarda bir şarkıyı dinlerken ağlamaya başladım. Tüm doğum günlerimde ölümü düşünürüm ben. Ölme isteği ya da ölüm korkusu değil, birilerinden ayrılma, birilerinin beni bırakma korkusu benimki. Alışkanlık kötü şey, belki de iyi bilmiyorum. Ağladım evet. O an masa, önümde öylece sabit dururken bir şey fark ettim. Ölümle yaşam arasında hiçbir şey yok. Çizgi falan dedikleri de öyle kalı

Rüzgar

İçimden çıkmak gibi bir isteği var midemin. Hiç beklemediğim bir anda midem mahvediyor beni. Sanki tüm görüntüler siliniyor önümden. Taşıyamıyorum vücudumu, o anda yere yığılmak, kalkmamak istiyorum ömrüm boyunca. Evet, yine ölümü düşündüm, mide ağrılarımın arasında. Ölüm birden çok anlamsız geldi gözüme. Birilerinin bir gün bir şekilde öleceğini bildiği için insan, alışıldık bir hikaye gibi geldi ölüm bana. Midem ağrımaya devam ettiğinden ölümü unuttum. Dondurma yiyemediğimi söylemiş miydim? Sahiden çok kötü şey dondurma yiyememek. Ama şöyle güzel bir şey var geçen dört günün ardından sahiden insanın midesinin bulanmaması, doğru düzgün yemek yiyebilmesi, kafasını kaldırınca başının dönmemesi mükemmel bir şeymiş. Bunun için mutlu olabileceğimi anladım. Evde de epey sıkıldım bu arada. Abim Pazar günü askere gitti, çok kalabalıktı cumartesi ev, muhtemelen bizim evin ulaştığı en fazla insan sayısıdır. Bir de yatılı olarak da kalan vardı, her yerde yatak vardı, uyurken ben. Ağabeymi Pazar

Dünya ve halleri

Eskiden tüm ödevlerimi pazara bıraktığım için pazarları sevmezdim. Sonraları ödev vermemeye başladı öğretmenler, yine de hala sevmiyorum pazarları. Ama şimdi yaz tatilini çalışarak doldurduğum şu günlerde Pazar günleri kakaolu bir dondurma gibi geliyor bana. Malum daha erken kapatıyoruz, daha geç açıyoruz pazarları. O bakımdan pazarları seviyorum, güzel oluyor. Bugün de iyi işler çıkardığım için (iyi satış yaptım) kendimle pek bir gurur duyuyorum. Memleketini tahmin yürüterek bulduğum bir kadınla bir iki saat konuştuk sanırım, arkadaş olduk, başım çatladı o ayrı. Boş durunca çok yoruluyorum, gerçi bugün boş değildik yine yoruldum ama böylesi daha iyi. Hayatımda çok fazla değişiklik oldu ama çaktırmıyorum kimseye hep yaptığım gibi. Birkaç kişi biliyor, alışırsın diyorlar, alışacağımı biliyorum, ama hayatım hep sorunlu. Gözlerimin üstü ağrıyor çok, bir de başım, sinüzit olabileceğimi düşünüyorum. Hasta olmak çok kötü, bir de benim gibi ruhen de hastaysa bir insan. Gerçekten en yakın zama

Merhaba Hayat

Resim
Bugün çarşamba. Eskiden çok severdim çarşambaları, biraz `ç` harfine olan sempatimden, biraz da onun hem özel, hem de boynu bükük diğer dillerde anılmamasından, bazen bizim bile es geçmemizden. Şimdi yine Yeni Türkü dinliyorum. Uzun zamandır zaten hep aynı şarkılarında buluyorum kendimi. Aslında kendimi kaybetmedim pek. Kaybediyorum bazen. Çok yoruluyorum sanırım, yazmaya bile üşenecek kadar. Kaplumbağam öldükten sonra uğramaz olmuştum buralara. Şimdi bugün buraya geldiğim ve bunu bir çarşamba gününe sığdırdığım için kendimle gurur duyuyorum. Bu aralar nedense kendimi seviyorum, öleceğim zaman yaklaşıyor sanırım. Bir şeyleri sürekli saklamaktan sıkıldım artık. Mit de olmadığıma göre konuşmalı deyip bugün `pat` diye söyledim bir seyi. Aferin bana. Rahatladım doğrusu. Bir sürü sevmediğim özelliğim de olsa bu pattadanak her şeyi söyleme huyumu çok seviyorum. Bazen de sevmiyorum tabii. Bir de başım dönüyor, üşüyorum uzun zamandır.. Yazın hırka giyen salak bir tipim, millet nezle mi olmuş a
Resim

Yeşil Uçurtma

Aç müziğin sesini, biraz daha duymalı, biraz daha konuşmalı şimdi. Biz geçmişte yaşayaduralım, Gelecek yavaş yavaş sersin kilimlerini yere, Olmadık yerde başka bir nota gelsin ansızın, Şaşırtsın şarkı bizi. Bu sabah kahvaltıda çilekli çikolata var, Bu sabah kahvaltıda garip bir müzik var. Açın pencereleri, bugün güzel bir gün olacak! Aydınlık ya da karanlık İkisi de bir olacak şimdi Şimdi mi? Biz geçmişteyiz oysa, Şimdiden bıkmış, gelecekten umutsuz insanlarız. Son durak burası, Yaşlanadursun yaşam, Bulutlarda ip atlayalım hala biz, Bulutları mavi sansın yine insanlar, Biz de gülelim utanmadan. Bir bahar günü aç müziğin sesini, Bahar ağır ağır doldursun odanın sessizliğini, Uçurtmalarıyla koşadursun notalar, Ve sadece yeşile boya uçurtmanı sen. Gemi ve iskele arasında bekleyedursun kararsızlık, Kahraman bir solucana rastlama umuduyla. Yüz balığın arkasından başla yüzmeye. Ve bugün güzel bir gün olacak, Denizden müzik geliyor çünkü. Aç müziğin sesini, Duyduğunda ayağa kalkmalı, Yürürken

rüzgar

rüzgar kollarında uyuyakaldım dün rüyamda yumuşak bir yastık sevgin bedenimde sarıldım sıkı sıkı belki bırakır gidersin diye yanlış bildiğim şarkıları söyledim önce derdim oldu ağladım, dinledin sonra güldüm, güldük sanki senden öte bir şey vardı içinde hep eski filmleri izlerdim tek başına oysa şimdi sen varsın yanımda ne yapsam sevecek gibi elini bıraksam gidecek gibi uyuyakalmışım dün kollarında ne çok isterdim gerçek olmasını oysa…

( )

gel dediğinde her şey bitmiş olacak artık zamanı kaçırdık yine kahveler soğudu fincanlarda sıcakta içilen bir kahve gibi soğuksun bana yoruldum beklemekten ne sende artık her şey ne de bende yalnızlığım var sadece uykuda sarıldığım söylemek zor belki ama bitirmeliyim bu şarkıyı sen bir kabussun sonsuzda ve gecelerime saklanma artık sensiz tebessümler içten ve bu son kavgam senle git hayatımdan başladığın gibi değil olmadığın gibi git başlamasın kelimelerin ne dinlemenin anlamı var senleyken ne de konuşmanın git arkandan bakan da yok ağlayan da ve sen dönüp baktığında geriye zaman durmuş merhabalar unutulmuş olacak ve gel dediğinde her şey çoktan bitmiş olacak artık 23 Ekim 2005 14.02

Dördüncü Şarkı, Beyaz Duvar

Kafasını ellerinin arasına almış bir kadın oturuyor uzaktaki ağacın altında. Yenmiş yeşil tırnaklarını saklıyor insanlardan. İçindekinden kaçmaya çalışıyor, içindekinin sadece O olduğunu bildiği halde. Elinde bir defter var, hiçbir şey yazmıyor, kalemi de yok zaten. Saçları kırmızı, saçları kısa. Okula ilk başladığı günkü fotoğrafında kaybetmiş tebessümünü. Birini mi bekliyor yaşlanmış ağacın altında? Biri’nin fark edemeyeceği kadar uzakta oysa. Aynı kelimelerden farklı cümleler kuruyor her gün. Her gün yeniden aynı gün oluyor, her gün yine boş bir tencereyle ağacın oraya doğru yürüyor, tencereyi yere bırakıyor ve hep en köşesine oturuyor bankın, sol tarafına, bacakları dışarıda kalıyor biraz. Kafasını elleri arasına alıp hiçbir şey düşünmüyor. Adı:Dünya. Bir adam çizgilere basmadan yürüyor kaldırımda. Karşıya geçerken özellikle turuncuya basıyor, beyaza basmamak için. Üzerinde havaya uymayan bir kazak, elinde bir fotoğraf makinesi. Adımları sakin, çizgilere basmadan ilerliyor yolda. S
Resim

İsimsiz Resim

Resim
Herhangi bir sesim boşluğun ötesinde İsmim yok benim. Büyük bir uçurtmayım küçük ellerde, Küçük bir umudum, büyük düşlerde. Hayalim yok benim. Beklenen bir tren sesiyim istasyonlarda, Siyah bir karıncayım adımlarda ezilen. Saçlarım yeşil, saçlarım mor Rengim yok benim. 4’üm dört harfli bir hücre Herkesim ama aslında kimse Ölümüm, beyaz bir tavanda Yalnız, bir sessizim ben. Sessiz bir yalnızım ben. Yeni demlenmiş bir çay. Tanıdık bir dize, Mavi bir yolum uzaklarda. Uzakları sevmem Gideceğim yer yok benim. Bir el iziyim yeni boyanmış bir duvarda Küçük bir mutluluğum Çocuğunun ilk anne deyişini duyduğunda anne gibi Korkuyum Birden çıkabilirim karanlıklardan Gözlerim turuncu benim Yazmayı bilmem ki ben...

Pero

Resim
Bu benim şirin mi şirin sevgili ninjam, adı Pero. Dün intihar etti, başarısız oldu, bugün de kaçmaya çalısıyor;)

Ada

Mavi, yeşil arada koyu mavi bir rengi vardır denizin. Saydam olduğunu düşünüp renksiz olarak da nitelendirebiliriz belki Ada gibi. Her şeyin bir rengi vardır ve denizin rengi renksiz- saydamdır- Ada'ya göre. Görünenden daha karmaşık yahut anlaşılmaz şeyler vardır. Mesela balıklar da aşık olabilirler mi yahut denizyıldızları da gökteki yıldızlar kadar parlayabilirler mi? Balıklar başta onları kandırıp da midelerine indiren insanlardan nefret ediyorlar mı? Deniz bir yer mi yahut içine düştüğümüzde kaybolmaya alıştığımız renksiz bir dünya mı? Öyle ya da böyle hayat bütün karmaşık soruları içinde tutacak kadar büyük bir yerdi. Belki de küçüktü… Bütün sorular karışık bir halde birbirine tutunmuş, hepsi bir diğerinin cevabını bekliyordu, cevaplanmak için. Denize yakın şehirlerde insanlar hep farklı bir hasret sahibiydiler. Hep uzakta bir şeyleri vardı, bekledikleri çoktu. Uyku zamanları da farklıydı onların. Kimi zaman eksik bir uykuda sabaha açarlardı gözlerini, kimi zaman da uza

4

-Art arda dört kere burnunu çekince insanlar nezle olduğuna inanıyorlar. -Ne?-Art arda dört kere burnunu çekince insanlar nezle olduğuna inanıyorlar. -İyi misin sen? -Aralıksız dört kere burnunu çekersen herkes nezle olduğuna inandığı için kimse içinden ağladığını fark etmez ki nezle olmak çoğu zaman ağlamaktan daha iyidir. Nezle oldum deyince sadece "geçmiş olsun"u duyarsın. Ağlamaksa arkasında soru işaretleri bırakır.