Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ümit Şenesen

Resim
Bazen bir şeyi çok istersin ve olmaz. Üniversiteyi hep İTÜ'de okumak istemiştim, ama olmadı. Üniversiteden sonra yüksek lisans için yine İTÜ'ye başvurdum. Kapısından girdiğimde bile garip hissettiğim bambaşka bir yerdi İTÜ benim için. Mülakattan sonra okuldan Beşiktaş'a doğru inerken kafamdan bir sürü şey geçiyordu. Olur mu, olmaz mı, sorular ve tabii hayaller... Çocukken yaptığım gibi "yatıcaz, kalkcaz, yatıcaz kalkıcaz sonuçlar açıklanacak" diyerek sonuçların açıklanacağı günü bekledim. ve bir cuma günü sonuçlar açıklandı. İnsanın bir yerde bile olsa bir türlü umudu bitmiyor. Benim de içimde umutlu bir kelebek vardı. Artık açıklanmaz deyip bilgisayarımı kapattığım an bir telefon geldi, kazanmışız, evet artık İTÜ'lü olmuştum. Ama kaçırdığım bir şey vardı. Ben sadece İTÜ'lü olmamıştım. Daha dersine girdiğim ilk andan itibaren hayranlıkla takip ettiğim Ümit hocayla (Şenesen) tanışmıştım. Akademisyenin sözlük karşılığı olabil

Bugün ölsem

Üç hafta sonra öleceksin dediler. Ölmek ne demek ki? Benim hiç tanıdığım biri ölmedi. Hep uzağımdaydı ölenler. Bu yüzden birinin gitmesine alışkın değilim. Hele ki ölecek olmamı nasıl anlayabilirim bilmiyorum. Ama doktor çok yakın arkadaşım. Çok yakın ve çok net. Öleceksin dedi. Bana bakmadı. Kapıyı çarpıp çıktı. Sanki suçlu olan benmişim gibi. Dedim üç hafta. Sadece gece uyurken yarın işe ne giyeceğimi planladım. Alarmı kurup yattım. Aklımda bir sürü düşünce. Uyudum. Rüyamda aslında gerçek hayatta hiç görmediğim dedemin annesini gördüm yine. Beyazlar içinde.  Uyandım. Annem uyandırdı demek daha doğru olur herhalde. Evet, otuz yaşındayım ve hâlâ kendim uyanamıyorum. Anneme baktım. Yüzü tertemiz, hiç yalan yok suratında. Ellerinin derisi biraz buruşmuş. "Beş dakika daha anne" demeden uyandım bu sefer. Annem kahvaltı hazırlarken izledim onu. Belki kırk yıldır, her gün aynı saatte kalkıp kahvaltı hazırlıyordu. İçeri girdim. Yüzümü yıkarken ağlamaya başladım. Bana hep b

Anlamsız Senaryo

Kahveyi bıraktım. Bırakmak benim için tahmin ettiğinden daha kolay. Tırnağımı yemeyi de böyle bırakmıştım. Bir an. Sadece bir an yeterli. Onca sene yaptığım ya da sevdiğim bir şeyi bırakabilmem için. Bugün yine erken kalkamadım. Koşarak hazırlandım. Buz gibi bir güne bembeyaz suratımla uyandım. Kış geldi yeniden. Artık öğlenleri uykum gelmiyor. Eskiden yani hani çok eski değil birkaç yıl önce üniversitede yemek sonraları uykum gelirdi derslerde. Çocukken de öyleymiş, severmişim öğlen uykularını, halam söyledi. Halamı ilk gördüğümde söylemeliyim. Ben büyüdüm; öğle uykularım akşam oldu artık. Önce siyah. Sonra mavi gibi ama belirsiz. Neden tüm yazılarım aynı? Neden sadece kendime anlatıyorum derdimi. Bazen hani böyle sessiz bir yerde mesela hemen bizim evin yukarısından eve gelirken kendimle konuşuyorum. Bazen sen de oluyorsun, seni hep hastane odasında hayal ediyorum. Sonra o gün yani senaryomda sen bir kaza yapmışsın ve ben orada hastanedeyim. Kimseden korkmuyorum artık. B