Eylülde Başlangıç


"Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey."


Öncesiydi. Kanı kurumamış vücutların toprağa gömülmeden gittiklerinden sonrasıydı. İnsandık. Korku tüm rengimizi bulamış, ayaklarımız nasırlardan sertleşmişti. Ülkeler amaçsız değildi, akılsız hiç değil. Güçlüydük. İnsandık. Sözler değildi savaşan. Korkuyorduk. Korku kimi zaman yatakta, kimi zaman toprakta yakalıyordu bizi. Bitmiştik. Kazanmalıydık. Birer birer ölüyorduk. En zoru da ölmemekti. Görüp de bilmemek gibi zordu.



Bundan yıllar önceydi. Belki de bu ana tanık olmuş insanların torunlarının torunları bile yoktu artık. Orada bir sınırın üzerinde durmuş, baruttan oyuncak yapıyordu, insanoğlu. Uzaklara gitmeden hemen yanı başımızda dünya yıkılıyordu. Dünya neydi ki, bugün kafama takılmış tüm soruları cevapsız bırakan dünya. Yalnızdık. Oysa mermileri bilmeyecek kadar küçüktük biz. Misket oynamayı bilmezdik. Misket yoktu. Korku vardı. Oyunlar yoktu, savaş vardı. Şimdi durduk yere bir mayının üzerinde koşuyordu çocuk. Çocuk yoktu. Tabut vardı. İnsan yoktu. Ölmek vardı.



Çok geç değildi. Konuşmalıydık. Susuyorduk. Susmak en kötü savaşların ağır bedeliydi. Kimimiz artık konuşmayacaktı, kimimizin dilini yutmuştu. Savaş vardı. İnsan kendi kanını döküyordu, tek vuruşta. Gelişiyorduk, büyüyorduk, buluyorduk. Amaçsızca korkuyorduk geceleri. Gece olmamalıydı. Uyku yoktu. Yaşlanmıştık küçük bedenlerimizle. Suratlarımız donuk, tebessümlerimiz eksikti. Savaşta çocuk yoktu. Herkes bir on yaş büyürdü, küçük gözleriyle. Tabanca taşırdı, eskimiş çantasının içinde defter kalem yerine. Büyük olurdu gözleri savaş çocuklarının. Hep uzağa bakarlardı. Uzaklar güzeldi belki de.



Sevmeye yeltenmiş olmak bile suçtu dünyada. Biz düşmandık, insanlar... Düşman dediğin öyle, basitçe altı harf değildi aslında. Düşmandı. Her gece tepelerin ardında, sen sırtını dayadığında yatağa, kapının başında bekleyen. Eli tetikte bir nefesti. Korkulu ve acımasız. Düşmandı insan. Dünya insandı. İnsan kendi ırkını tek bir solukta öldürüyordu.




Uzak değildi bombaların sesinde büyümüş çocukların sesi. İçlerinde hiç konuşmayacak kelimelerin türküsü yakındı söylediklerime. Gözler büyüyordu. Acımıyordu savaş. Acımıyordu köküne. Oldukça başlangıçlar bitişlere yakın, mezarlar çoğalıyordu şehirlerde. Şehirler ölüme yakın. Korku bitmek bilmez bir alışkanlığıyla oturuyordu vücutlara. Aynada gördüğümüz suratı vuruyorduk. İnsandık biz, insan olmayan.



Öncesiydi. Sonrasıydı. Şimdiydi. Sokakların arkasında `barış` sözlerimize sığınırdık biz. Savaş vardı. Bitmiyordu. Büyüyorduk biz. Büyüyordu isimlerimiz. Haritadan seçilen ülkeye yığılıyordu kurşunlar. Ölüyorduk, öldürüyorduk. Ölmek değildi kötü olan. Hepimiz ölecektik elbet. İnsandık ama. İnsan bir insanı öldürebilir mi? Susuyorduk. Konuşmalıydık. Gözlerimiz hep aynı noktada takılıp kalıyordu. Aynı türkü yine barıştan söz ediyordu. Kalemi kırılmış bir yazar da, durmak bilmeden “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” diyordu. İnanıyorduk. İnanmak zordu aslında. Sevmek kolaydı. Oturup karanlığına gecenin susuyorduk. Bugün 1 eylül, tüm 1 eylüllerin kutlu olsun savaş.



*"Dünyayı güzellik kurtaracak." dizesi: Dostoyevski'ye aittir.
**"Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey." diye devam eder Sait Faik bir hikayesinde.

2007 yılında yazdığım bir yazı ve ne yazık ki bu yazı hâlâ güncel kalabiliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not