Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Benim de yapmak istediklerim var

2010 yılına yaklaştığımız şu günlerde yapmak istediğim bazı şeyleri resmileştirmek adına buraya yazmak istedim. Gün geçtikçe buraya yenilerini eklemeye devam edeceğim. İşte o liste; 1.Daha az stres yapıp daha rahat yaşamak. 2.Büyükada'ya gitmek. Orayı yine çok sevmek. 3.Çkl tayfası ile daha çok görüşmek. 4.Bitirimle daha çok konuşmak. 5.Mehlika'nın yanına gidip ona sürpriz yapmak. 6.Burçak'ın araması ve onunla konuşmak. 7.Daha çok yüzmek, depresif değil daha huzurlu yaşamak. 8.Aileme ve arkadaşlarıma daha çok zaman ayırmak. 9.Deri mont almak. 10.Avatar'ı izlemek. 11.İngilizce'yi çok iyi ögrenmek. 12.Artık araba sürmeyi öğrenmek.

Hikaye.

Hikayeleri severim. Ne anlattığı çok önemli değil. İlla ki senden benden bir şey vardır içlerinde. Kendi yazdıklarımı ise seviyor muyum bilmiyorum. Çünkü çoğu zaman yazdıktan sonra okumadığım için unutuyorum onları. Önceden yazdıklarım bu yüzden hep aklımdan gidiyor. Bir arkadaşım vardı. Vardı demenin daha doğru olduğunu düşünüyorum zira kendisi hala bedenen yaşasa da kendisinin arkadaş olduğumuzu kabul ettiğini sanmıyorum. Her neyse bu arkadaşım da yazıyordu ki hala yazıyordur herhalde. Ona da hikaye yazmasını söylemiştim. Hikaye yazmanın güzel olduğunu çünkü hikaye yazarken uydurduğunu ve uydurmanın insanın hoşuna gittiğini söylemiştim. Bilmiyorum bir hikaye yazdı mı sonra. Ama ben ona bir mektup yazmak istedim. Nitekim uzun zamandır böyle şeylerle uğraşmıyoruz. Yazarak bir şeyleri anlatmak değil amacım. İnsanlar zaten anlamak istediklerini bir şekilde anlarlar. Karşılarındakini dinlemeye önem vermeden. Nasıl oldu bilmiyorum. O kadar iyi giderken her şey bir gün yani durup dururk

Ve ukalaca bir başlık atmak istersen.

ve birini silmek istediğinizde hayatınızdan uzak durun ondan konuşmayın, söylediklerini dinlemeyin hatta kimi zaman sorgulayın dediklerini onu ukala bir tavırla haksız çıkartın yahut öyle çıkartmaya çalışın ve çok istiyorsanız birinin sizden uzaklaşmasını bunu direkt ona söyleyin gerek yok dolaylı yollara anlamsız yazılara gerek olmayan üçüncü kişilere ne kimseyi yorun, ne de siz yorulun başka sözlere, bahanelere sığınmayın artık bitti demek çok kolay oysa. karşındaki sizi arkadaşı sanabilir. önemli mi ki siz sanmadıktan sonra yoksa bir karşılık mı bekliyorsunuz, bir siyasetçi ayağında çıkarcı mısınız hala? siz vazgeçmeden onun kalmasını siz ne yaparsanız yapın kalmasını mı bekliyorsunuz sustuktan, gittikten ve yargıladıktan sonra hala? yanılıyor musunuz? yanılıyorsunuz. kimi insanlar üç kimileri daha fazla şans verir sevdiklerine ben binlerce şans veririm her sabah yenilerim şanslarını ve ne tesadüf ki kimileri fark etmez bu şansı. ve sonra tükenir her şey.

2009'a devam mı dedik ne?

Uzun zamandır yazmıyorum. Öyle ki en son temmuzda yazmışım. Hem vaktim yok, hem de yazacak bir sıkıntı bulamıyorum sanırım. Mutlulukları da yazmak güzel tabii. Ama ben pek tercih etmiyorum bunu. Yine öğrencilik devri başladı. Bu sefer zorlayacak gibi. Belki de sadece bir başlangıç zorluğu. Bilmiyorum, bakıp göreceğiz. Bitirim gitti. Onun altı ay görmemek kötü olacak. Umarım iyidir şu anda. Kimseyi kırmak istemediğimi bilsin insanlar. Beni tanımadan hakkımda oluşmasın önyargı duvarları. Nedensiz sorgulamasınlar tanımadıkları insanları. Bilmiyorum belki anlarlar diye beni söylüyorum bunları. En kısa zamanda bir yazıyla buluşmak dileğiyle diyeyim en saçma köşeyazarları tavırıyla. Hoşça kalın efendim, hep bizden kalın.

Karar alma süreçleri.

Okul bitti. Farkında olmadan dört sene daha geçip gitti hayatımdan. Yüksek lisans yapacağımdan bir şekilde hala öğrenciyim. Ama ne olursa olsun artık bir mezunum. Mezun olmak büyümekle ne kadar eşdeğer bilinmez ama. Ben bu son birkaç haftadır ciddi anlamda çocukluktan çıktığımı büyüdüğümü hissettim. Eskiden çocuk olmaktan bıkmışken; şimdi büyük olduğunu anlayıp kendini alınması güç kararlar ortasında bulmak daha kötü oldu. Giden eski geleni her şekilde arattı. Karar demişken benim kadar kararsız bir insanın; aynı anda dört beş kararı vermesi güç –hele ki bunlar hayatına bir şekilde yön çizecekse.- Bir kapıyı kapatsam da başka kapılar açma zorunluluğu beni düşünce buhranından bir türlü kurtaramadı. Büyüdüm. Bunun farkındayım. Saçma hallerim değil büyüyen. Düşünmeyi hiçbir zaman bıraktığımı hatırlamıyorum ama; şimdi cidden artık düşünüp karar verme zamanı. Ama işin kötüsü bu kadar kararı bir anda vermek. Kafam o kadar dolu, o kadar yoğun ve yorgunum ki; düşünmeye, konuşmaya, okumaya

Mezun olmaya doğru

Okul bitiyor. İstemeyerek geldiğim ve isteyerek bitirdiğim üniversite sonunda bitiyor. Bitmesini istiyor muyum bilmiyorum. Aslında okumak yani bir nevi beleşten yaşamak ve özgür kalmak güzel. Ama sanırım üniversite bana, ben ona bir türlü alışamadık. Gerçi gidince anlaşılır her şey. Belki gidince olmayınca anlayabilirim her şeyin değerini. Şunun şurasında kaldı bir, bir buçuk ay. Bundan sonra artık mezun oluyorum(z). Sonra hayat. Tüm zorluklarıyla. Çalışmak. Belki güzel bilmiyorum. Kimi zaman güzel şeyler hayat etsem de çok yakın görmüyorum hayallerimi. Yapmak zorunda olduğum halde hiçbir şey yapmıyorum. Bilmiyorum belki de bu son bir ayı daha iyi geçirmeye çalışıyorum. İsterdim ki; şu okuldan mezun olduğumda içimde kalan daha çok insan olsun. Bilmiyorum. Bir şekilde ya ben ya da başkaları yanlış yaptı. Bu yüzden sadece birkaç kişiyi yanıma alabiliyorum. Liseden alışık olmadığımdan garip geliyor bu durum. Kimi zaman diyorum; daha yeni tanıdığım insanları daha önce tanısaydım. Ama y

ÇKL'li olmak.

Resim
19 mayıs'ta mezun olduğum lisenin pilav günü vardı. Bir iki yıl öncesine kadar geleneksel olup sonra bir süre yapılmayan, bu sene yeniden yapılmaya başlayan pilav günü. Liseye gitmeyeli uzun zaman oldu. Malum okul liseden anadolu lisesi haline getirilince bizim dönemden kalan bir tek idare oldu. Bu gibi sebepler ve zamansızlık uzun zaman koydu araya. Ama uzun zaman sonra okulu görmek güzel oldu. Her ilkbaharda olduğu gibi bu yıl da sarmış sarmaşıklar binayı. Okula adım attığımda nedense hiç mezun olmamışım gibi geliyor. Bir zamanlar herhangi bir merdiveninde koştuğumu, çardağında oturduğumu, sıralarını eskittiğimi unutamıyorum. Okul aynı bize göre yani. Yine küçük. Yine bizden. Her ne kadar artık çoğu hocamız gitse de. Okula ilk geldiğim günü, ismimi listede görüp de burayı istemediğimi ama ilk gün kayıt yaptırdığımı dün gibi hatırlıyorum. Bazı şeyler şans. Belki o gün o tercihi yapmış olmasaydım; hayatıma giren onlarca güzel insanı hiçbir zaman tanıyamayacak, çok güzel bir l

belirsiz zamanlar

Neden yazmaktan korkuyorsun? Başka adlara sığınıp kendi hikayende nefes arıyorsun. Kaçıyorsun. Kaçmak değil yaptığım diyeceksin. Bırakmak için, unutmak için gidiyorsun. Uzun zaman oldu sevmek hakkında bir şeyler yazmayalı. Yazmamaya yeminli falan olduğumdan değil, yazmak istemiyordum sadece. Yazmamak da bir türlü kaçmak değil mi? Ben de sen de kaçıyoruz, başka şekillerde ama. Sen başka bir resme sığınıyorsun. Benim yaptığımsa sesli konuşmamak, bir kağıda bile yazmamak içimdekini. Neden böyle oldu bilmiyorum. Uzak durmaya, yutkunmamaya, sana benzeyen suretlerle seni karıştırmamaya çalışıyorum. Ama tuhaf. Bilinçaltı. Rüya görüyorum. Rüya ki; gerçekle hayalin ortasında asılı kalıyorum. Tesadüf. Tesadüf nedir ki? Bir seçim mi, belki de kaderin bize bir oyunu. Farklı insanlar, farklı zamanlar, farklı beklentiler, farklı mekanlar. Belki de hepsinin tesadüf olduğuna inanmak gerekiyor. Beklemek de kalmak da aynı anda aynı şeyi düşünmüş olup aynı şeyleri yazmış olmak da bir tesadüf. Sevmek gari

Eski eksik zamanlar.

Bir tek bana mı böyle oluyor bilmiyorum. Ne zaman, nasıl konuşacağımı, nasıl duracağımı, nasıl bakacağımı kestiremiyorum çoğu zaman. Kendime güvenemediğimden değil bu. Başka. Anlatamadığımı, yazamadığım bir durum. Üşengeçliğime kapılıp yazmıyorum çoğu zaman zaten. Neyin beni beklediğinden habersiz sanki yeni konuşmaya başlamış da ne konuşacağını bilmez biri gibi duruyorum. İnsanlar o kadar doğal ve rahat ki… ben daha bir al bile diyemiyorum oysa. Sesimi temizlemek bile işime yaramıyor. Aynadaki soğuk, mimiklerini unutmuş bana bakıyorum. Bana yabancı, benden uzak bana. Liseyi özlüyorum her seferinde. Burada olmak hep onu aklıma getiriyor. Onun ne olursa olsun orada olmasına seviniyorum. Umutsuzca umudu beklemek gibi bir şey yaptığım. Nereden baktığın önemli değil. Benim durduğum yerde buğulu cam falan yok. Gözlüğü takmayalı dört yıl oldu sanırım. Bazen insanlığa bakıp gülüyorum. Aynı dünyadan olduğumuza inanamıyorum onlarla. Ukalalık falan değil, ama farklı olmanın farkındalığı daha çok

Tesadüfler. Güzel İnsanlar. Güzel Havalar. Belirsiz Nisanlar.

Resim
Garip tesadüfler. Tesadüf seçim gibi bir şeymiş ya hani. Biz neyi seçtik bilmiyorum. Son zamanlarda diyorum bazı insanları neden daha önceden tanımamışım. Şu saçmasapan son dört yılda neden gereksiz insanlarla kendimi yormuşum. Aslında çok güzel insanlar varmış tanıyacağım, tanımam gereken. Neyse ki, bir yerden dönüp bu insanları tanımam hoş tesadüf. Hem tesadüf ne zaman kötü oldu değil mi? Bahar gelmiş. Bahar güzel. Ama vizelerde günlük güneşlik havasını şimdi yağmura dönüştürünce pek güzel olmuyor. Umarım havalar cuma gününe kadar düzelir. Neyse ki yine de güzel her şey. Yine bir şarkıda onca şey aklıma gelebiliyor, birinin yazdığına çok sinirlenip anında yazasım geliyor. Vizeler bitsin bir tane kaldı zaten. Sonra özgürlük. Sonra aklımdakilerin hepsini yazmayı planlıyorum. Yanlış zamanlar, yanlış insanlar... ve hala nedense insanları umursuyorum. Aslında hakkımda ne düşündüklerini değil, bana nasıl davrandıklarını umursuyorum. Biri var ve eminim hakkımda atıp tutuyor. Bence insanlar

Bahara.

Hem bahar gelmiş. Hem bugün çok güzel bir şey olmuş. Hem hava, hem insanlar güzel. Hem de sınavlar neredeyse bitiyor. Kısaca dünya güzel.

Bulutlu Dün

Eski kamera kasetlerini cd'ye çektirdik geçenlerde; annemin fikriyle. Bana kalsa herhangi bir sıkışık anımda -mesela bir final döneminde- düşünür bunu, sonra da unuturdum yapmayı. Ama annemin eline değince iş; tüm bürokrasi ortadan kalkmış, bir anda bitivermişti. Elimdeydi artık eski kasetler; eski kasetlerden çekilme yeni cd'ler. Eskinin çok farklı, sıradışı, mutluluk getiren yapısı bir anda şu çirkin televizyondan yüzümüze gülüvermişti. Öyle ki bu videolar ta 85 senesine, benim olmadığım, abimin 2 yaşındayken; gözlerini kameraya patlattığı yıllara dayandığından garip bir esinti geçti içimizden izlerken. Benim ilk gözlerimi açtığım, terasında civciv beslediğim, koştuğum ve en çok da oynadığım ev; 85'te çekilen videoda henüz inşaat halinde. Dedem evin ve altındaki dükkanın nasıl yapılacağını anlatıyor uzun uzun. Nitekim dediği gibi de yapmışlar evi, dükkanı biraz gecikmeyle olsa da. (Sanırım benim doğduğum 87 yılında yapılmış ev.) Babam benden altı yedi yaş büyük vide

Aralıksız

Daha uzun, daha güzel bir masal anlatabilirim ben. Düzden değil tersten tüm dünyayı döndürebilirim. Yaşadığımı unutup, yaşayacaklarımı aklıma getirmeden kendimi bırakabilirim suya; henüz havanın kararmadığı bir yaz gününde. İlaç içmek falan bahane deyip çöpe doldurabilirim ilaç kutularını. Yazmaya dokunmamışken kalemleri, defterleri, yazdıklarımı atabilirim. Günü geldiğinde odamı bile bırakıp gidebilirim bu şehirden. Düşününce zor geliyor yaşam. Konuşmak, insanlara derdini anlatmak, anlatamamak. Her gördüğünde benimsediğin suratlara gülümsemek, yaşlanmak, büyümek ve büyük olduğunu anlamak zor geliyor. Sabahleyin uyandığında tanıyamıyor insan dünyayı. Oysa daha bir gün geçmiş dünden bu yana. Dün dünde kalmış, yeni bir şarkı uydurmuş bugüne ait dünya. Uydurulan onca şeyin arasında kalıvermiş düşlerim, ben, her şey. Düşününce yapamayacaksın gibi geliyor. Buradan gitmek tek çare gibi. Derdini anlatamamak değil, anlaşılmamak yoruyor çoğu zaman. Bazen konuşuyorum, anlıyorlar sanki beni. Bir

Eşyanın Günlüğü

Resim
Eşyaların, şarkıların ve kokuların tıpkı insanlar gibi insanlar gibi anlamları vardır. Onlara sahipken fark etmediğimiz türlü anlamlar, kaybedince mutlu bir hatıradan öte garip bir acıya dönüşür. Bir resim, yağmurda dinlediğimiz o zamanların moda olan şarkısı; sadece eski bir zamana götürmez bizi. Kaldırımda otururken duyduğumuz bir kestane kokusu sadece eski bir mekânı hatırlatmaz bize. O ana tanıklık eden insanı, kalabalık içinde kaybolan kendimizi hatırlatır bize. İnsanın hiçbir şeyi unutmadığını, en küçük ayrıntısına kadar olmasa bile her şeyi aklında tuttuğuna inanıyorum ben. Bazen yapbozdan büyük bir parçanın kaybolması gibi belirsiz bir şey gibi gelir gözümüze eski. Ama bir ayakkabı (sanırım beş altı yaşlarındayken giydiğim, merdivenleri çıkarken ayaklarımı sıkmasın diye ayaklarımı önde katladığım) bir anı değil, bir dünyayı anlatır bize. Kimi zaman unutmak istediğimiz bir fotoğraf; (nedense hala yırtmamışızdır) önemli bir belgeyi aradığımız anda karşımıza çıkar. Kötü bir zaman