Eski Zaman

Eski yazlığa gittik geçenlerde. Ev eskimiş, biz gideli hiç kimse bakmamış. Oysa yeni sahibi var. Hiç badana yapılmamış. Pembeliği gitmiş, soluk bir renk kalmış. Ben badana yapıldığı günü bile hatırlıyorum. O kadar yeşillik gitmiş, hep soluk bir kahverengi kalmış. Çevresine bir sürü ev yapılmış. Artık koşan çocuklar, gülümseyen yüzler yok, ses yok, koşan, düşen, dizi yaralanan yok, hamak yok, mangal yok, dedemin havuz için hazırladığı boşluk bile yok üzerine toprak atılmış. En sevdiğim kiraz ağacı yok. Balkondan kiraz yiyip ishal olduğum kiraz ağacı. Senin sevdiğin yeşil erik ağacı da yok Tuğçe. Pardon var, meyvesi yok. Duş almamak için uğraştığın duş yeri yok; Ali sevinebilirsin. Bisikletini nereye koydular Ezgi bilmiyorum. Beraber bataklığa düştüğümüz günden kalma yara izin var mı dizinde hala? Ama bizim boktan şarkı söyleyip, sesimizi kaydetmeye çalıştığımız o ağacın altındaki eski koltuk da yok. (Telefonuna ne oldu bu ara, hangi geçmişte kaldı?) 

Deniz var. Ama uzakta sanki. Oysa biz her gün saatlerce dururken ne kadar da yakındı o deniz. Ayaklarımızı kumlara uzatıp saatlerce oturup babannemi, dedemi deli ederdik. En son akşam beşte geri dönerdik, yanık, su toplamış omuzlarla Tuğçe, hatırlıyorsun değil mi? Bir de sadece yağmur yağınca dönerdik. Yazın kaç kez yağmur yağardı ki, bir ya da iki?

Bataklık değişmiş sanki. Sabahın köründe bataklığa gitmiştik, Tuğçe, Ezgi ve ben; sen var mıydın Ali hatırlamıyorum. Babannem korkudan ölecekti, oradan da denize girmiştik. Bunun tek suçlusu benim, akıllı, uslu duran Pınar. Sessiz ben. Bataklığa giden yolu hatırlayamadım. Oysa o yolu sadece ben biliyordum.

Hiç yıkanmazdın. Tuzun hiç gitmezdi Ali. Babannem en sonunda seni hortum tutarak yıkardı. Sen büyüdün. Sanki biz hiç büyümedik de sen büyüdün sadece. Biz seninle sabahları kimseyi uyandırmadan bakkala giderdik, cips ısmarlardın bana. Ben o cipslerin tadını hiç unutmadım.

Bizim büyük ablamız Tuğçe, diet yapalım diye ölçüyü yanlış alıp bir tabak dolusu pirinç pilavı yapmıştı bize. Biz Ezgiyle babannemin yaptığı makarnadan dördüncü tabağı yerken kilo almayla hiç işimiz yoktu. Dedem her sabahın beşinde kapıyı açarken uyandırırdı bizi. Gece yatmadık diye kızar, sen Ezgi Ali'nin deniz yeleğini giymişken yakalanırdın, dedem kızardı, ama biz gülmekten çatlardık, dedem de gülerdi.

Sadece yazlık eskimedi. Biz, ilişkiler, her şey eskidi. Dedem enerjisini hiç kaybetmedi, ama artık yaşlandı. Babannem hala güzel yemekler yapıyor ama çok yoruldu.

Yazlıkta ne meyve ağaçları, ne önünde yıllar önce fotoğraf çekildiğimiz gül vardı. Merdivenler eskimiş. Karşı komşuya baktım, birileri vardı, ama tanıdığım kimseler değildi. Başka bir komşuya baktım. Ses geliyordu. Ama yine hala tadı damağımda balık veren komşu yoktu. 

Her şey gitmiş ve eskimiş. Yazlığa gitmeseydim ve görmeseydim yeni halini. Çünkü eski pembe hali parlak, renkli ve sesliydi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not