Vedat ve Ahu

Telefonum çaldı. Telefon rehberim silindiğinden beri bilmediğim numaraları açmama lüksünden yoksunum. Arayan numaraya baktım, banka mıydı, müşteri miydi, yakın bir arkadaşım mıydı? Bir de telefonumdan az ses çıkıyor; ne zormuş insanları ses tonundan tanımak. Telefonum sessiz ve ses net gelmiyor, sorun benim kulaklarımda değil yani. Dersten yeni çıkmıştım, saat akşam beşe geliyor. Dedim banka değil, müşteri de bu saatte aramaz, eski bir arkadaşım muhakkak. Efendim deyip açtım.

-Merhaba
-Merhaba, dedim. Zaman kazanmaya çalışıyorum. Karşımdan gelen tok ses çok net, ama hiç tanıdık değil. Kimbilir nereden tanıyor?
-Ben Ahu Zor dedi. 
Hafızamı zorladım, Ahu Zor; ilkokulda yok, lisede yok, üniversitede, yüksek lisansta yok. Büyük ihtimal çalıştığım firmalardan biri. Hem hangi arkadaşım isim soyisim olarak kendini tanıtır.
-Nasıl yardımcı olabilirim, dedim.
-Bilmiyorum, dedi.
Biri benimle dalga geçiyor diye düşündüm. Ses netti ama; dalga geçiyor gibi değildi. Bir arkadaşım değildi. Bir arkadaşım birine bunu yaptırıyorsa diye düşündüm.Yok değildi.
-Nasıl sizi nereden tanıyorum?
-Hiçbir yerden.
-Beni neden aradınız o halde?
-Ortak noktamız var Deniz, hem de büyük bir ortak nokta.
-Nasıl iş ortağı mıyız, nereden buldunuz telefonumu.
-Ankara desem, ne dersin?
-Hiçbir şey.
-Belki dersin, düşün bakalım, Ankara, Vedat, uzaklık, aşk bir şey hatırlatıyor mu?
-Siz kimsiniz?
-Ben Ahu dedim ya. Ahu Zor.
-İsminizi ne yapayım, yarına kadar unuturum, kimsiniz de benimle bu şekilde konuşuyorsunuz.
-Senin çok zeki olduğunu söylemişti. Anlamışsındır eminim. Ben Vedat'ın yeni sevgilisiyim, ona aşığım. Sence o da bana aşık mıdır?
-Bunu ona sorsana. Neden bana soruyorsun?
-Sen tanırsın Vedat'ı. En çok sen bilirsin gözlerindeki anlamı.
-Ahu biz Vedatla konuşmuyoruz, bizim için bitti her şey.
-Seninle buluşmam lazım, Ortaköy'de seni bekliyorum, dersin 17'de bitiyordu değil mi?
-Ahu anlatamadım sanırım. Vedat benim için geçmiş, ben Vedat için çoktan geçmişim. Vedat için eskinin önemi yoktur. Sana söylemedi mi?
-Bilmem söylemiş midir? Sence senin parantez gülüşünden bahsetmiş midir bana?
-Ahu yeter, biz birbirimizi unuttuk.
-Unuttuğu için mi beni öperken bana yanlışıkla Deniz diyor? Seninle buluşmamız lazım.
-Ben onun ne düşündüğünü bilmiyorum, hiçbir zaman da bilemedim. Benim için de onun için de bitmiş hikaye.
-Sence bitmiş hikaye. Eğer bittiğine inandırmak istiyorsan seni Ortaköy'de kumpircilerin orada bekliyorum, saat altıda görüşelim.
-Benim kimseyi bir şeye inandırmak gibi bir isteğim yok.
-Senden bir hemcinsinin ricası, kalbinin çok iyi olduğunu biliyorum Deniz, bekliyorum, çıkmazdan çıkmak istiyorum.
-Peki pes ediyorum. Gelince ararım.
-Peki bekliyorum.


Yokuştan aşağı indim. Kafam bomboş, ama vücudum sinirden titriyor. Ürperiyorum. Yanaklarım, kulağım kızarmış, bu kızgınlıkla Beşiktaş'a kadar yürüdüm. Hava biraz serin, ama üşümüyorum; çünkü içim sıcak. Bu nereden çıktı diyorum. Tam da unutmuşken, bütün işlerim birbirine girmişken, bir de ismini, tipini bilmediğim; ama benim tipimi, sesimi, konuşmalarımı bilen bir kadın; Ahu. Bir bu eksikti derken çalan kornayla irkildim. Az kalsın araba çarpacaktı, karşıya geçip devam ettim.

Vardığımda onu aradım, Vedat'ın yeni sevgilisi. Ona karşı bir yakınlık mı hissediyordum. Şu nefret edilesi huyumdan nefret ediyordum. Eski sevgililerimin yeni sevgilileri beni rahatsız hissetmiyordu; hatta aynı adama aşık olmamızdan ötürü onlara bir yakınlık hissediyordum. Tabii o kadın benim için ne hissediyordu bilmiyorum.
-Ben geldim.
-Hemen karşındaki kafedeyim.
Karşıma baktım, el sallayan orta boylu, yeşil gözlü, güleryüzlü, kendine has bir kadın. Yanına doğru ilerledim. Elimi uzatıp, merhaba dedim.
-Ne içersin, latte az şekerli mi dedi?
-Bu bir oyun mu dedim, doğumgünüm değil.
-Pardon iki latte alabilir miyiz, az şekerli olsun.
-Artık şekersiz içiyorum. Lütfen biri şekersiz olsun.
-Başka ne değişti hayatında, sevgilin var mı? Senin gibi güzel bir HATUN sevgilisiz kalamaz değil mi?
 -Ahu! Sen kimsin, Vedat'ın yeni sevgilisi, bağımız bu kadar. Beni boşver, sen ne öğrenmek istiyorsun onu söyle.
-Öğrenmek istediklerimden biri bu: Başkasını sevebildin mi Vedat'dan sonra?
-Sevdim. Hem de yakın zamanda evleniyorum, ondan daha çok sevdim.
-Aşık oldun mu peki?
-İnsan hayatında on kez o aptallığa düşmez, aşık olduktan sonra sevmeye devam eder.
-Peki ben anlatayım sana Deniz, Vedat'ta kaldığım bir gündü. O derse erken gitti. Akşam uyurken tuhaf bir şekilde Deniz diye sayıklıyordu. Okuldan sandım, Deniz diye biri vardı, umursamadım. Sonra o erken gittikten sonra masasında bir defter gördüm. Böyle kalın güzel bir defter, sanki ders defteri gibi. O güne kadar hiç görmemişim, fark etmemişim o defteri. İçinden bir fotoğraf düştü; açınca senin fotoğrafın. Başında bir yazı, Ortaköy 2010, seni hep seveceğim, senden başka kimseye aşık olmayacağım, sevgiler canım Deniz yazılmış. Altında yine Vedat'ın yazısı; senden hiç vazgeçmeyeceğim. Şimdi denizin karşısında saatlerce susabiliriz yazıyor. En sevdiğim yer, en sevdiğim an burası yazıyor. Bunlar canını acıttı mı Deniz? Bence acıtsın, benim canımı o kadar acıttı ki. Belki sen unuttun, her şeyi attın, her şeyi sildin ya da yaktın. Vedat bunları saklıyor ve üstüne o deftere günlük tutmuş, buluştuğunuz günleri, ne giydiğini, saçlarının nasıl olduğunu, hangi renk ruj sürdüğünü, mutlu mu mutsuz mu olduğunu, skype'da konuştuğunuz şeyleri, sevdiğin yemekleri, gözlerinin içinin de gülmesini. Senin saf sevgini. Temizliğini, hastalığını, hayata isyanını her şeyi yazmış siz beraberken.
-Yeter!
-Yetmez Deniz. Senin de kalbin acısın. Yorulsun için. Ayrılmışsın. Ayrıldığını, gururunu, neden kal demediğini her şeyi yazmış. Aranızdaki mesafeleri, senin ona gelmemelerini, her şeyi yazmış. Ona attığın bir mesajı, seni özlediğini, her şeyi.
-Ahu bunlar geçti ama.
-Senin ona yazdığın yazılar, onun yazdıkları, bilgisayardan döktürmüş, aydönümlerini yazmış, küçücük yazısıyla. Deniz o sana aşık olmuş, Tahir'in Zühre'yi sevdiği gibi, ona aşık olduğu gibi.
-Biliyorum, ama artık değil. Biz yapamadık Ahu. Sana kızmıyorum, mutlu olmanızı isterim.
-Biliyorum Deniz. Biliyorum. Ama bu yazılar devam etmiş siz ayrıldıktan taa 2012 yılına kadar. Vazgeçmeden haftada bir, günde bir, haftada bir yazılmış. Her İstanbul'a geldiğinde; sana rastlamak için dua etmiş, orada, burada illa ki karşılacaksınız sanmış, Defalarca kez aramanı beklemiş. Bir mailine cevabına mutlululuktan ölmüş. Karşılaştığınızda ya da aradığında neler söyleyeceğini kurmuş, seni hayallerinden hiç çıkarmamış. Senin değerini bilemediğini yazmış. Sana tapmış, seni çok sevmiş. Suçlu sen değilsin, ayrılmanızda, o yazılarda, mesafe, inadınız bitirmiş. Ben üzülüyorum. Çünkü onu seviyorum. Onunla evlenmek istiyorum. Sence o da evlenmek istiyor mudur benimle?
-Bilmiyorum, ilişkinizi, yapınızı nasıl yorum yapabilirim?
-Deniz o sana evlenme teklifi etmiş. Hem de bir ayda. Biz beraber olalı iki yıl oldu. Hiç kavga etmiyoruz, ellerimi tutuyor, elleri soğuk, gözleri dalgın, hep başka yerde. İstanbul'u özlüyor. Seni kaybettiği için üzülüyor. O geçmişini anlatıyor. Senden önce geçmişi olmadığı için anlatmamış sana. Önemsemediği için. Seni anlattı bana. Hem de biz arkadaşken, ben ona aşıkken, ağlayarak anlattı, gittiğini, ama ona hala aşık olduğunu, her şeyi.
Deniz ben önemsemedim, onu en kırgın yerinde yakaladım, yaralarını öptüm. Onu kendime yaklaştırdım. O güçlü bir kadın istiyordu, kendisine aşık olandan çok. Onu bırakmayacak, inat edecek bir kadın. En uygun bendim. Bana sana baktığı gibi hiç bakmadı, bir kez olsun. Ama ben üzülmedim. Çünkü gerçekten ben de geçmişte kaldığını düşünüyordum. Senin bittiğini, bir zamanlar aşık olduğu bir kadın olduğunu düşünüyordum; ta ki bugüne kadar yazdığı günlüğü ve senin o çarpık gülüşlü fotoğrafını görene kadar. 
Biliyor musun, masasının üzerinde, iki adet yemek kabı var; içinde kalemleri... Bugüne kadar onu hiç önemsememiştim. Ama dün fark ettim, yazdığı yazıda. Ona börek yollamışsın kendin yapıp, iki yıldır o kabı hiç atmamış ve en çok gördüğü yerde kalmış. Onun kalbi yarayla dolu. Ben yaralarını silemedim. Seni özlüyor. Her gün yazınca iyi geliyor belki. Ama bazen hıçkırarak ağlıyor. Ben önceleri annesini, babasını, kardeşini özlüyor sanıyordum. Çok umursamıyordum, Deniz diye sayıklayınca anladım. O seni seviyor. Bitmemiş.
Sonra akşam eve geldi Deniz, yine yakışıklı, başarılı. Beni öptü, dudakları buz gibi. Seni nasıl öptüğünü, hiç geçmediğini, kimseyi öyle öpmediğini, hayatından kaç kız geçtiğini yazmış. Dedim; Deniz'i de bu kadar soğuk öptün mü hiç. Deftere baktı, masanın üzerindeki, günlüğüne. Sen nasıl bir insansın dedi. Nasıl okudun dedi? Nasıl diye bağırdı, bağırarak ağladı. 
Sen beni kandırıyorsun dedim Deniz ona; biz birlikteyiz. Ben seninle evlenmek istiyorum. Ama sen hala ona aşıksın. Belki de o sana aşık ha ne dersin dedim?
Kes dedi. Ağlıyordu. O beni unuttu dedi. 
Ya sen dedim, hala aşık mısın Vedat?
Aşığım kızım, aşığım. Ondan başkasını sevemiyorum, ne seni, ne Ayşe'yi, ne de Leyla'yı, ben seninle evlenmek istemiyorum. Çünkü ben kimseyle evlenmem. Rüyamda, kabusumda hep Deniz'i görüyorum. Birini öptüğümde ona haksızlık ediyor gibi oluyorum. Sen bana iyi geldin Ahu, çok güzeldin, çok kadınsıydın, annem gibi koruyucu. Deniz hiç öyle olmadı. O hep saf sevdi, ama benimle aynı yaştaydı o, çocuksuydu tebessümü bile. Ben ondan hiç vazgeçemedim. Ona geri gel diyemedim, değerini bilemedim çünkü o dönem. Sana da git diyemiyorum; çünkü senin de hakkını yemek istemiyorum, bana çok yardım ettin.
Böyle dedikten sonra diş fırçamı, birkaç eşyamı alıp çekip gittim Deniz. Bana kaç adam aşık oldu, beni kaç kişi sevdi, ama ben böyle mutsuz olmadım. Bana aşık olmayan bir adamın elini tutmuş, onunla uyumuş, ona sarılmıştım iki yıldır. Ama bunları sana söylemem gerekti.
-Ahu! Vedat benim için bitti. Bu söylediklerini de bu akşam aklımda tutup yarın unutacağım. Ben unutmamak için çok uğraştım. Ama şimdi hatırlamam gerekmiyor.
 -Onu görmek istersin belki. İstanbul'da şu an. Biz ayrıldık, belki henüz evlenmeden onunla tekrar başlamak istersin. Ortak bir yanımız var, ve bu aşkın gerçekten bitmesini istemem.
-Peki Ahu, tanıştığıma memnun oldum, iyi akşamlar geç oluyor.
-Kaçma Deniz, hem de gerçek aşktan sakın!

Vedat'ı aradım. Telefonunu hala ezbere biliyorum. Aklımdan şu telefon numaraları bir türlü çıkmıyor. Şaşırdı. Deniz derken sesi titriyordu. Kabataş'da buluşalım dedim. Akşam sekizde. Tamam dedi, bir şey sormadı. O gelince Büyükada'ya geçtik vapurla. İçi titriyordu. Benim Büyükada'yı ne kadar sevdiğimi biliyordu, yüzüme dokunmak istedi, geri çekilince gözleri doldu. 

Büyükada'ya geldik. Bana aşıkmışsın dedim, aşıkmışsın; ama öyle korkak, öyle bencilmişsin ki hiç söylememişsin bana.
Ağladı, anlattı, gururunu, benden çekingenliğini.
Ağladım, içim dağılıyordu. Dört ay sonra evleniyorum dedim
Bana sarıldı. Bırakma beni Deniz dedi.
Çok geç dedim. Önümüzden insanlar, vapurlar geçiyordu, bağırdı. Sonra, 


sonrasını ben anlatayım; ben Vedat.
Aşık olduğum kadın gözlerimin önünde ağlıyordu. Ben kimseye aşık olmadım, Deniz'den başka. Kaç kez buluşunca, karşılaşınca ne konuşacağımızı düşündüm, yazdım; ama tüm söyleyeceklerim boğazımda dolandı.

Ağladım, ağladı, sarıldım vücudu titriyordu, öptüm onu. İtti beni, koştu, durduraramadım, kendini o soğukta denize attı. Yetişemedim, dondum. Çıkarttılar Deniz'i, bembeyaz teni buz gibi olmuştu, mordu. Öptüm onu uyanmadı, gözleri doluydu. Ben Deniz'den başka kimseyi sevemedim, kimseye aşık olamadım. Hastane, insanlar, annesi, babası, herkes perişan oldu, Deniz'i herkes severdi. Bir arkadaşı beni öldüresiye dövdü, başka bir arkadaşı öldürmekle tehdit etti, ailesinin benden haberi yok. Ben varken baygınlardı. 

Her şeyi hakkediyordum. 

Sonra 
Ben Ahu. Onu ölü olarak buldum. Deniz'in ölümünden bir ay sonra, intihar değil, ilaç değil, hiçbir şey. Vedat ölmüş, buzgibi tenine dokundum, öptüm, sarıldım uyanmadı, polisi aradım. Adli raporda ecelinden öldüğü belirtildi.

Ben Vedat'tan başka kimseye aşık olmadım hayatımda.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not