Sevgili Vedat, biz neden ayrıldık?

Vedat. Şimdi empati yapma vakti. Sinirim geçti. Aşkım bitti. Şimdi kendimi düşünme vakti. Bakalım benim hatalarım nelermiş? Hangi hatalar ayırmış bizi? O büyü birleştirirken hangi söz veda için ilk adımları başlatmış?

Biliyorsun ben iyi değildim. Uzun bir depresyon süreci. Hayatta hiçbir memnuniyetim yoktu. Memnuniyetim olmadığı gibi işten, güçten ve her şeyden şikayet ediyordum. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Bunu aileme anlattığım gibi sana da anlattım. O kadar çalışkan benin kolunu bile kaldırmak istememesi normal değildi. Mutsuzdum. Ama senin sesini duyunca, seni görünce fazlasıyla mutlu oluyordum. Sen olmadığında mutsuz ve hayattan nefret eden biriyken seninle olunca çikolata gibi eriyordum. Sanki çok yük taşırsın da sıcak bir banyonun ardından masaja girersin öyle bir rahatlık, uyku hali ve mutluluk... Bu kadar hisi sadece seninle paylaşmam sana ağır geldi. Çünkü senin ailen vardı, arkadaşların vardı, başka insanlar vardı; sevgin ve nefretin dağılıyordu. Benim nefretim dağılsa da sevgim tek bir yerde yoğun olarak toplanıyordu. Sevgimi dağıtacağım adamla konuşamayınca ki uzaksın zaten deli oluyordum. Ama sana zarar vermek istemediğimden, abuk bir depresyon halinde olduğumdan sürekli ağlıyordum. Sen yoğun çalışıyordun, ben yoğun çalışıyordum. Uzaktaydık. Ben sana dokunamıyordum. Sen benim düz ses tonumdan mutsuz ya da sinirli olduğumu anlayamıyordun. Sinirli misin diyordun, kızdın mı diyordun. Tripli bir şekilde 'hayır' diyordum. Ama yine dümdüz bir ses. Oysa sadece altı saat vardı aramızda. Ama sadece sen gelebiliyordun. Ben önyargılarımın kurbanı yanına hiç gelemem diyordum. Çünkü depresyondaydım. Korkuyordum. Neden korktuğumu bile bilmiyordum. Tek bildiğim sana deli gibi aşık olduğumdu. Sana bakmaya bile dayanamıyordum. Yanında saatlerce susmak istiyordum.

Bir gün dedim ki, ben seneye doktoraya başlayacağım. Nerede dedin? İTÜ'de herhalde dedim. Sen İstanbul'dan başka bir yerde yaşayamaz mısın dedin? Hayır, dedim. Aslında sana inat söylüyordum. Yaşardım elbet. Sen varken o boktan, somurtkan krallığı Ankara'da bile yaşardım. Ama ben senin İstanbul'a geleceğinin gününü sayarken bana bunu söylemen beni inat ettirdi. Sonra dedim, benim her şeyim burada, senin de öyle. Sen dedin benim arkadaşlarım var burada. Benim de arkadaşlarım vardı, sevdiklerim... Konuşma bitti. Ama bitmemiş. Biz sürekli Ankara-İstanbul meselesini tartıştık. Sen ne olacak durumumuz dedin? Bilmiyorum dedim ben. Çünkü korkuyordum. Ayrılmak istemiyordum.

Böyle giderse biz bir kaç ay sonra ayrılırız dedin. Ayrılmak mı istiyorsun dedim. Senin için bu kadar basit mi dedin? Kesinlikle değildi. Ama huyum kurusun çok düz ve net bir insanım. Hiçbir ilişkiyi, hiçbir sözü çok uzatmam. Birbirimizi sevdiğimiz için sabretmeliyiz dedin, mantıklıydı, umut ettim, dua ettim, o kötü halimde umarım bitmez dedim.

Sonra aramadın. Yorgundun. Yoğundun. Ben de öyle. Ama aklımda sen varsın. Bana benimle mutlu olma sadece dedin. Haklıydın. Ama ah sevgili Vedat bilseydin nasıl bir durumda olduğumu. Bilseydin her gün o boktan depresyon ruh halinden dolayı ağladığımı. Çözümler aradığımı ama sıkıntıdan bulamadığımı. Bilseydin, beni sadece o telefonda düz ses tonumdan tahmin etmeye çalışmayıp, beni görmeye gelseydin her şey çok farklı olurdu.

Ben aradım. Böyle şeylerde erkek/kız ayrımı ya da gurur yapmam. Ben seni arayacağım dedin. Bir pazar akşamıydı. Evde yirmi kişi falan var ve yemek yiyeceğiz, açlıktan ölüyorum. Bir mesaj attım, müsaitsen arayayım diye. Ne zamandır birbirimize müsait olup olmadığımızı soruyorduk? Samimiyetsiz mesajını sildim, müsaitim yazdım. İnan o kadar müsaitsiz bir durumdaydım ki.

Konuşma başladı, oradan buradan. Sesinde soğuk bir ifade. Senin sesinden her şey anlaşılıyor. Çok duygusuz, çok hissiz, her şeyi bitirmişsin. Evet, dedim. Ne evet dedin? Konuya girmeyecek misin anlamında dedim, dedim. Konuşmak isteyen sendin dedin. Bize ne olacak dedim. Mantıklıca biz birbirimizi anlamıyoruz. Birimiz İstanbul'a birimiz Ankara'ya gelmek istemiyor ve ne birbirimize, ne de kaderimize şans veriyoruz dedin. Belki bundan birkaç ay sonra ben İstanbul'da sen Ankara'da olacaksın dedin. Evet mantıklı dedim. Ama sen bitirdin dedin.

Evet Vedat. Ben her şeyi bitirdim. Ben dedim ayrılalım diye. Çünkü sen benim yanıma gelirken birden gelmek istemiyorsan benim de zor durumda olduğum halde gelmemi istiyorsan ve ciddiysek; bana çok rahat sen beni benden daha çok seviyorsun diyebiliyorsan bitsin istedim. Belki Ankara'da başka bir kadın aklını çeliyordu. Belki arkadaşların. Ama ne olursa olsun biz iki kişiyiz diyen Vedat gitmişti. O yüzden ben sana delilerce aşık olduğum o anda ayrılmak istedim senden.

Ama sen sandın ki, ben Ankara'da yaşamak istiyorum. Ah Vedat ah ben seninle her yerde yaşardım, sen bunu bilemedin. Sen sandın ki ben inatçıyım İstanbullu olmak konusunda. İstanbul benim için bahane, ben sadece seni sevmek konusunda inatçıydım sevgili Vedat. Neden benden ayrılıyorsun diye sorsaydın, sen bitirmişsin sana ısrar edemem diyeceğine, her şeyi anlatırdım. Görseydin beni, sensiz mutsuzluğumu, seninle mutluluğumu; bana gitme derdin Vedat, hem de hiç gitme.

Telefonu kapattım. Yüzüm kıpkırmızı. Yemek yiyemedim. Hastayım dedim misafirlere. Hasta olmuştum, kalbim fena halde ağrıyordu.

Yalnız ateşli bir sabır birleştirebilirdi bizi. Biz de ateş çoktu, ama sabır hiç yoktu Vedat. Hiç bilemedik babannem gibi sabırlı olmayı. Belki bilseydik, aynı yer, aynı an, aynı düşünce aramazdık birbirmiz için. Ayrı odalarda uyurken bile yastığımızın kenarında bir kişilik daha yer ayırabilirdik. Ah Vedat, sen de ben de çok aptaldık!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not