Dört dikiş, üç paten, bir lahmacun

Sağ elimde dört dikiş var; birincisi şişeden, ikincisi Ezgi'den, üçüncüsü eski evden, dördüncüsü küçüklüğümden. Ufak bir çizgi. Herkes anlamıyor. Ellerime dikkatli baktıklarında anlayabiliyorlar. Ellerime dikkatli bakabilmesi için bir insanın beni çok iyi tanıması gerekiyor. Beni kaç kişi iyi tanıyor ki? Ellerime iyi bakarlarsa kalemi yamuk tuttuğumdan yüzük parmağımdaki şişliği bile fark edebilirler. Ama nerede o kadar duyarlı bakan, bir insanın ellerine.



Çocukluğumdan tek o iz yok. Bir sürü. Ufak ufak. Yapbozu toplamaya müsait bir sürü ufak anı. Teras. Terasta civcivlerle koşturduğumuz günler. Babannemim saç böreği. Sac değil, evet saç; çocukken "saç" sanardım. Ispanaklı, otlu, haşhaşlı börekleri, benim gibi Cemil gibi ot sevmeyenlere boş börekleri (katmerleri). Babannem bizi çok sevdi. Ben hayatımda onun kadar sabırlı birini daha görmedim. Bir kez sinirlendiğini, bir kez yorulduğunu gözrmedim. O yüzden hiç yaşlanmadı.




Teras. Yaptığımız çocuk evler. Akşama kadar oynamalarımız. Biz caddede otururduk ve bizim dışarıda koşup oynayabileceğimiz bir sokağımız hiç olmadı. O yüzden teras bizim koskoca sokağımızdı. Kar da, ip de, top da biz terasta oynadık. O yüzden tüm çocuklardan farklıydı çocukluğumuz. Çünkü biz çok kardeştik. Herkes gibi iki üç değil, neredeyse on kardeştik, on kuzen... Bir de halam, bizden daha geç kalkan çocuk halam, Derya halam. Bizle büyüyen, bizle gülen, bizle çocuk halam. Evlendiğinde şiir yazdığım, şiirimi kına gecesinde okutmadıkları için ağladığım halam.

Biz küçüktük. Sokağımız yoktu. Ama patenlerimiz vardı. Pateni caddenin üstüne kayardık. En güzel ben kayıyordum, belki Ezgi. Ama Tuğçe değil, bir kez çocuğun biri itmişti onu ve düşmüştü yolda. Sonra Tuğçe ben de düşeyim diye beni itmişti, en sevdiğim pantolomun dizi bir daha giyilmemek üzere yırtılmıştı. Canım annem yama yaptı, ama ben takıntılıyım, giyer miyim? Tuğçe hep hileciydin. Hep küsen, çekip giden. Ama bir şey olduğunda hep ablamız. Evet sen benden sadece ve sadece on gün büyüktün, ama sen insan korumak için doğmuştun. O kadar sinirli, asabi halinde içinde hep saf bir melek vardı. Tabii görmek isteyene. Ama hep çok sinirliydin ve sinirli olmandan dolayı kaybettin güzel insanları, sevdiğin birini.

Biz paten kayardık, sanırım biz on, Ezgi yedi yaşlarında; o halimizle patenden sonra kebapçıya gider, kebap yer; bir de doymayıp üstünde lahmacun yerdik. O kadar mı açtık bilmiyorum. Asıl amaç paten kaymak değil, kebap yemekti, paten sadece bir araçtı. Biz büyüdük, ama eminim yüzlerimiz, çocukluğumuz hiç büyümedi.

Bu yazı da Ezgi'ye, Tuğçe'ye, Ali'ye, Cemil'e ve Elif'e gelsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not