Bir Zeynep Vardı.

Ne geldiyse başına içine atmaktan geldi. Oysa herkes gibi bağırabilseydi, derdini anlatabilseydi, olmayan ufak meselelerini dökebilseydi ulu orta, hiç çekinmeden, birisi kırılacak mı diye düşünmeden böyle olmazdı. O yara koskocaman büyümezdi içinde. Kabuk bağlamazdı biri bağırdığında. Sonra kanamazdı biri gittiğinde. Üzülmezdi olanlara. Herkes gibi yaşardı. Herkes nasıl rahat yalan söyleyip geçip gidiyorsa o da öyle yapardı. Basit bir insanın hikayesiydi. Hikaye daha bitmeden daha yeni umutsuzluklar başlardı. Oysa en büyük umutsuzluk insanlardı. Birbirinden nefret edenler, birbirine dayanamayan, sabır eşikleri çok düşük, paylaşmayı sevmeyen insanlar...

Aslında o kadar da internet çocuğuyduk. Ve her şeyimizi paylaşmakta, yemeğimizi, gezmemimizi, en sevdiğimiz insanları, en sevdiğimiz ayakkabıyı bir sakınca görmezdik. Biz kendimizi paylaşamazdık ama. Sevdiğimize sevgimizi, bir güzel şarkıyı, yeni öğrendiğimiz herkesin işini kolaylaştıracak o bilgiyi, bir güzel haberi, bir mutluluğu... Paylaştıklarımız bu kadar somutkan, hissettiklerimiz bir türlü soyut olmuyordu. Soyutu biz sadece matematikten biliyorduk. Oysa matematik bile soyut değildi. Önümüzde hesaplıyordu tüm değerleri. Sevip, sevmemeyi, aramızdaki mesafeleri, bitmeyen kavga sürelerimizi. Ama beynimizdeki, duygularımızdaki mesefeleri hesaplayamıyordu matematik. Belki o bunlara kafa yorduğu için yoruldu. Yorulduğu için de konuşurken sustu. Bir daha hiç konuşmadı.

Bazı insanlar konuşur, benden çok, senden çok, hatta ondan çok. O en güzel ses tonuyla, en iyi insandı belki de. Şimdi objektif ol diyeceksin ey sen okuyucu, bu zaten Türkçe derslerinden öğrendiğimiz kadarıyla subjektif bir cümle, senin  buradan objekftiflik araman hata. Ben Türkçe derslerinden hep yüksek not aldım, sen almadıysan suçlusu ben değilim ya! 

Onun derdi bitseydi eminim çok güzel şarkı söylerdi. Yazdığı gibi bir de beste yapardı. Sesi güzeldi, ağlamasaydı. Bu kadar derdi olmasaydı yazar mıydı bilmiyorum. Ama ışığını kaybetmezdi eminim. Gözleri hep parlardı. Aşıklarını gözü parlar demiş birisi, kimdi hatırlamıyorum. O hep bir şeylere aşıktı, bir gün bir insana, bir gün bir kitaba, bir gün denize; hiç tutkusu bitmezdi. O yüzden bir işi geçrekten tutkuyla yapanlara hayranlıkla bakardı. O mu, kim o, ya sen ya Mehmet, ya da Ayşen. Biriydi, bir şeyler eksikti. Evet gerçek ismi aslında Zeynep'di. 

Zeynep. Bir gün tüm bu her şeyin birden hastalığa dönüştüğünü gördü. Dertler dağ olup içinde toplanınca büyük bir ur'a, inmeyen bir şişliğe döndüğünü fark etti. Aynadaki şişmiş surat onundu, içindeki ruh da. Bundan sonra bir daha güvenmedi o insanlara, üzülmedi kendisi gibi anlamayanlara, takmadı gelip geçeni, sevmeye zorlamadı kediyi. Herkes kedileri sevmek zorunda değildi, popüler müzikleri herkes bilmek zorunda değildi. Ama bundan sonra konuşulacak bir şey olmadığını fark etti. O çevredeki yalnızlığını. Kimseyle konuşmadı. Elbet vardı konuştukları, Zeynep Günseli'yi, Ahmet'i ve diğerlerini çok severdi, onlarla konuştu, ama onlar çok uzaktı.

Sonra onu anlayamadıklarını fark ettiğinde daha çok sinirlendi. Bu sefer yine bağırmadı, içine de atmadı, sustu, tüm sözcükleri yutmadı eskisi gibi. Sadece tüm kelimelerini çöpe attı. Çöpten de toplayan olmadığı için orada uyudular kelimeler.

Ben gördüm bir gün çöpte o kelimeleri. Hepsi kullanılmadan atılmıştı. 

Onu gördüm Zeynep'i. Denize bakıyordu. Derdi yoktu artık, hastalığı artık içini kemirmişti. Gözlerinin altı mosmordu, yeşil gözleriyle bana baktı, gözleri parlamıyordu. Susmuştu. Kelimeler konuşmasa da bu sefer düşüncelerini içine atmıştı. Artık sonu gelmiyordu. Belki büyüklerin bildiği bir hastalık, hani eskilerden kalma. Eskiden takma deyip geçerdi yani dedem olsa, öyle davranırdı. Ne diyeceğimi bilemedim, hastalığını dilime bile alamadım. 

Ama ben Zeynep kadar iyi, hayatımı değiştiren birini tanımadım. 

Zeynep gitti.

Nereye gittiğini, bu güzelim sevdiği ülkesini terk edip nereye yerleştiğini hiç bilemedik.

Ben Zeynep'i kimseyi sevmediğim kadar sevdim.


Yazarın ufak notu : Tutunamayanlar ve Kitabe-i Seng-i Mezar'dan etkilendiğim büyük bir gerçektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not