Karnımdaki Karıncalar

Bir yerde, bir zamanda, belki de bir kokuda kendimi unutmuş olmalıyım. Aynaya bakıyorum bir iki gündür. Yüzümde bir “Amelie” gülümsemesi. Bahar gelmiş, hanımeli kokusu tüm sokağı kaplamış olabilir, hatta en sevdiğim şarkıyı bir anda radyoda duymuş, eski bir arkadaşıma yolda rastlamış olabilirim. Ama bu mutluluk nereden geliyor? Sanki yeni bir ülke buldum, yeni bir icat ya da? Uyumadan önce karnımda mı midemde mi olduğunu anlamadığım bir dalgalanma. Yoksa doktor bir arkadaşa mı danışsam, yeni bir hastalığa mı kapıldım acaba? Sonra uyku, masal gibi rüyalar ardından. Eski karamsar beni hangi sokakta, hangi zamanda bıraktım bilmiyorum. Kendi kendime uyanıyorum. Gök mavi. Hava güzel, bahar gelmiş.


Sonra sen. Biraz uzakken hafif, yaklaşınca yoğunlaşan bir koku. Gülüyorum. Sanki midem ağrıyor, oysa daha bir şey yemedim ki. Yoksa midem değil karnım mı? Karnımda karıncalar dans ediyor sanki. Bazen konuşurken kelimelerim anlamsız birer cümleye dönüşüyor. Doğruyu söylemiyorum, söyleyemiyorum. Sen de söylemiyorsun. Garip bir sır. Sadece ikimizin bildiği. Beni görmesen, yani biz mektuplaşan bir arkadaş olsak; yine anlayacaksın beni. Belki bir kelimemden, belki bir cümlenin sonuna getirdiğim bir noktalama işaretinden. Bugün moralin bozulmuş diyeceksin. Ben de anladığını bildiğim halde yine nasıl anladın diye soracağım. Belki de bir şeyim yok yalanına sığınacağım. Sen inanmayacaksın yine.


Sonra yine başlayacak gün. Pastayı sevdiğimi bildiğin için ben gelmeden bir dilim ayıracaksın bana. Bense ne kadar mutlu olduğumu belli etmeyip sadece teşekkür edeceğim. Ama sen yine anlayacaksın beni. Sonra ben şaşıracağım; benim gibi çekingeni kaç kişi anlamış ki?
Sonra akşam. Garip bir özlem. Keşke sabah olsa. Yine hanımeli, bahar kokusu, yine sen kokusu olsa her yer.


Sen yaklaşıyorsun ya kimi zaman bir bahaneyle o zaman bir rüzgâr esiyor içimden. Karnımdaki karıncalar daha hareketli dans ediyor, sağ elim sol elim gibi sanki çirkin bir yazı yazıyor kâğıda. Sen gülüyorsun; gözlerin küçük, ne renk olduğu anlaşılmıyor. Bir an sanki söylesem diyorum. Hani giderken “hoşça kal” der gibi rahat olsa sesim. Sonra birden susunca ne saklıyorsun benden diyorsun. Ne saklıyorum ki? Karnımdaki karıncaları düşünüyorum. Sonra kafanı sallıyorsun, beni gördüğünü biliyorum. Hatta karnımdaki karıncaların bile farkındasın. Bana ayırdığın çikolatayı yerken, bugün bir farklısın sen diyorsun. Karıncalar daha hızlı karnımda. Söylesem diye geçiriyorum içimden hani mantığımı falan dinlemeden. Hem mantık nedir ki? Sonra bakıyorum sen yaklaşmışsın söylemeye. Sadece bir şarkılık vaktimiz var. Söyleyemiyorsun. Söylesen bu mutluluk gider mi diye korkuyorsun. Ben de korkuyorum. Ne yapacağımı bilmeden akşam oluyor.


Sonra uyku yavaştan geldiğinde garip bir rüya görüyorum. Rüyamda her yer papatya, beyaz. Sen yine söylemiyorsun, ama ben anlıyorum söylemeden de dediğini. Korkuyoruz masal biter diye. Sonra gün doğuyor yine. Rüyamda seni gördüm diyorum. Orada söyledim mi diyorsun. Bu sefer gerçekten şaşırıyorum. Karıncalar daha da hızlı. Söylemedin ama biliyorum diyorum. Küçük gözlerini kısıp ben de biliyorum diyorsun.


İki üç gündür aynaya bakıyorum. Yüzümde farklı bir tebessüm, karnımda garip bir ağrı. Benim bildiğim sende, senin bildiğin bende gizli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not