ARSIZ ZAMAN

I


İşten çıktığında çoktan hava kararmıştı. Soğuk, kabanının içinden girip tüm kemiklerini üşütüyordu. Önceden yani lisedeyken falan bu kadar üşümediğini, kar yağarken dışarı gömlekle çıktığını hatırladı. Yaşlanmak diye bir şey gerçekten vardı demek ki. Kışı sevmemek için çok sebep var diye düşündü, yanından geçen araç üzerine çamuru sıçrattığında. Saatine tekrar baktı Işık, oysa daha iki dakika önce bakmıştı; saat altı olmuştu. Bir yere geç kalma telaşıyla kuaföre doğru hızlı adımlarla ilerlemeye çalışıyordu. Önündeki nereye gittiği belli olmayan insan sürüsü olmasa muhtemelen gideceği yere çoktan ulaşmış olurdu. Yolun orAtasında bir anda duran kadına kızmak istedi. Sonra ne kadar da çabuk sinirleniyorum dedi. Hızlı adımları birkaç dakika sonra koşmaya dönüştü. Bir şey unuttuğunu düşünüyordu, ama neydi? Koşmak onu birden rahatlatmıştı, kuaföre yaklaştığını görünce sevindi. İçinde garip bir heyecan vardı, gece olacakları aklında kurup duruyordu.


Kuaförden içeri girdiğinde fön makinelerinin sesiyle, son ses açılmış müzik çoktan karışmıştı. İnsan, boya, saç kokusunun bir olduğu koku burnuna geldiğinde, hoş geldiniz, ne vardı, dedi kuaför. Ne vardı denir mi efendim demedi. Kuaföre düğüne gideceğini ve istediği saç modelini yapabileceğini söylerdi. Hep böyle yapardı, bu kadar sesin içinde kuaföre ne yapacağını anlatıp sonra aynadan kuaförün “tamam, tamam” deyip bambaşka bir model yaparken görüp delirmektense, en iyisi buydu. Kuaför gülümsedi. Çoğu kadın böyle bir şey söylemezdi çünkü. Işık doktorların ve kuaförlerin işine karışmazdı, hassas mesleklerdi bunlar. Işık’ın da işine karışmasalar iyi olurdu aslında. Aynada uykusuzluktan morarmış gözaltlarına baktı, kaç gecedir geç yattığını hatırlamıyordu bile.


Kuaför birkaç şey söyledi, saçların kırık ya da kesime ihtiyacı var gibi, ya da sen en son ne zaman kestirdin, böyle şeyler, Işık hiçbirini dinlemedi. Sonra devam etti kuaför, kimin düğünü? Kuaförler her derdi dinler, her yüzü hatırlarlardı. Arkadaşımın dedi, Işık. Bu kadar, aslında konuşmayı severdi. Ama daha ne diyecekti ki? Saçı bittikten sonra kendine baktı. Evet, bugün güzel bir gün dedi içinden.


Düğünün yapıldığı yere tam zamanında varmıştı, henüz davetliler yeni yeni geliyordu. Bir yere geç kalmayı da erken gitmeyi de sevmezdi. Dışarısı epey soğuktu, taksi şoförünün az ileride indirme teklifini kabul ettiği için kendine kızıyordu.
Arkadaşının annesini gördü, İdil gelin odasında dedi, Işık gelin odasına doğru ilerledi, kapıyı açtı. İdil, ne kadar da güzel, beyaz bir gelindi. Onunla ilk tanıştığı günü hatırladı. Lisenin ilk günleriydi, okula alışmaya alıştığı dönemler. İdil de o da servisle dönüyorlardı eve. Her gün servisi beklerken başlamıştı onların arkadaşlığı. Sonra bir şekilde devam etmişti, dört sene, beş sene derken onlar tanışalı on sene olmuştu. Bunca sene bir kez kavga etmemişlerdi. İdil, Işık’a sarıldı, hoş geldin canım arkadaşım, dedi. İdil salondaki herkesten daha heyecanlıydı, dört senedir sevdiği adamla evleniyordu, hemen kapının arkasındaki Erdem’le. Erdem akademisyen olmaya inat etmiş, tüm ezberlere, kurallara karşı biriydi.


Yavaş yavaş salon doluyordu. Işık tekrar saatine baktı, saat yedi kırk beş. Ama Özge de Şebnem de ortalarda yoktu. Özge’yi aradı, on dakikaya oradayım dedi. Ardından Şebnem’i, Şebnem bir türlü yolu bulamıyordu.
Saat sekiz olduğunda, gelin ile damat, şahitler ve nikâh memuru, çoktan yerini almıştı, arka fonda diğer düğünlerden farklı olarak Goran Bregovic’den bir şarkı çalıyordu. Farklı olmalıydı elbet. İdil de diğerlerindendi. Öyle sokakta falan hani yani bir anda tanıştığınız, otobüste gördüğünüz, markette merhabalaştığınız birinden epey farklıydı. Gözleri parlıyordu İdil’in, bugün onun günüydü, en mutlu günü. Işık ayakta geç kalan arkadaşlarını da bekliyordu, bu arada fotoğraf makinesini ayarlarken hafıza kartı takılmamış uyarısını gördüğünde, neyi unuttuğunu hatırladı, evet, dedi bu güzel günde fotoğraf çekilemeyeceğiz. Işık fotoğrafa çok önem verirdi, her güzel anı bir karede yer almalıydı onun için. Hatta kötü günler bile. Kimi zaman ağlamaktan gözlerinin şiştiği berbat bir günde kendi fotoğrafını çeker, aylar sonra o fotoğrafa bakar ve şimdi her şeyin düzeldiğini düşünerek mutlu olurdu. Sadece bu konuda oynardı Polyannacılık oyununu. Yoksa genelde takıntılı, insanların dediklerine alınan, kimi zaman da mutsuz biriydi. Neyse dedi içinden Işık, Şebnem’de de vardı sonuçta fotoğraf makinesi. Sonra telefonu çaldı, baktı arayan Irmak. Açıp çabuk söyle Irmak, nikâh başlayacak şimdi dedi. Lise arkadaşlarından bir diğeri de Irmak’dı, düğüne gelemeyecekti. Sonra sesin çok yakın geldiğini anladı, karşısına baktı Irmak. Mor bir elbise vardı üzerinde. Onu hep mor rengiyle hatırlayacaktı Işık, upuzun saçlarını açık bırakmış, gözlüklerini çıkarmıştı. Işık güldü. Irmak son dakikaların insanıydı, belki de bu yüzden daha da çok severdi Işık onu.


Adınız, soyadınız, annenizin adı, babanızın adı, iyi günde, kötü günde evlenmeyi kabul ediyor musunuz, peki siz şahitler? Tüm bu sorular sorulurken Özge ile Şebnem hâlâ gelememişlerdi. İdil ve Erdem evet dedikten sonra konfetiler yağdı, salonun ortasına, sonra dans, sonra müzik. Masaları teker teker gezdi gelin ile damat. Tabii önce büyükler, ilk önce akrabalar, en sonunda onları en iyi anlayan dostlar. Özge ikizi Gözde ile gelmiş, hemen onların ardından Şebnem de salona girmişti. Hepsi bir masaya oturmuştu: Işık, Irmak, Özge, Gözde ve Şebnem. Yaklaşık bir iki aydır görüşmüyorlardı. Yıllar hiçbir dostluğu eskitmezdi. İstersen senelerce konuşma, görüşme. Ama geldiğinde yeniden aynı gülümsemeyle aynı muhabbetle devam et. Fotoğraf çekilirken İdil ve Erdem ile yine aynı yöne bakarak aynı yönde gül. Kimi böyle arkadaşlıklara, daha çok küçükken, lise sıralarında rastlar, kimi çok daha sonra. Sonra yemekler geldi, daha bir çatal atmadan, müzik, oynamaya geldik dercesine çıktılar hepsi ortaya. Bir garip heyecan... İçlerinden biri evlenirken geleceği düşünme telaşları, ama hepsi bitti oynarken. Önce davul, sonra göbek, sonra halay, ne kadar da unutmuşlardı iş gücün arasında eğlenmeyi.


Özge ile Irmak lisenin ilk yılındayken tanışmışlardı; Şebnem, Işık ve İdil ise farklı bir sınıftalardı bu dönemde. Lisenin ikinci yılına denk gelmişti hepsinin tanışması. Şebnem tutkulu bir Fenerbahçe taraftarı ki bu yüzdendir yıllıkta ona yazan kişiler illa ki bu sevdasından bahsetmişlerdi.


Özge halay çekerken yanındaki Işık’a sen ne zaman evleniyorsun dedi. Sahi ne zaman evlenecekti Işık, bilmiyorum dedi Işık. Özge Işık’ın gördüğü en zeki, en iyi dinleyen insandı, her derdini rahatlıkla anlatabilir, gecenin köründe alakasız bir nedenle onu arayabilirdi. Onunla ve Irmak ile tanışmaları epey ilginçti. Bir gün Özge ve Irmak panoya o haftanın önemine ait şiir, yazı vs. asıyorlardı; İdil ve Işık da sınıflarına yeni gelen bu iki kişiye bunlar neyle ilgili ya da kimin yazısı gibi bir soru sormuşlardı. Ama niyeyse Özge ve Irmak pek umursamıştı bu soruyu. Sonra basketbol oynarken samimi olmuştu bu ikili ve neden sonra kimya öğretmenleri bunlara bir şekilde bitirim ikili lakabını takmıştı.
Sonra ortaya İdil geçti ve çevresine sıralandı kızlar. Dakikalarca oynadılar, güldüler. Yine yıllar sonra beraber olmak ne güzeldi. Bugün güzel bir gün diye geçirdiler içlerinden her biri.

Yorumlar

  1. ağlayabilir miyim!!!

    süper!!!

    ırmak.

    YanıtlaSil
  2. Gülebilir miyim!!!

    Süper!

    özge.

    YanıtlaSil
  3. ağlarsın tabi, neyse ışık'ın da dediği gibi sen yokluğunla varoldun...;)
    İdil

    YanıtlaSil
  4. hey ben de çok sevdim, hotmailime bakmadığım için epey geç görüyorum mail, hatta tesadüfen desek daha iyi olur:))

    hep canım kardeşimle bir kitaba hikaye olmak istemiştim:)) ilki pınar'dan geldi belki diğerini de canım kardeşim yazar, ya da yazmıştır da bana söylemiyordur, kim bilir...

    Sevgiler,
    Çatlak*

    *deli dolunun argosu:P

    YanıtlaSil
  5. hahah çok güzel oldu da devamı ne zaman kamuoyuna açıklanacak :)
    ??? zaman yok deme gece yaz :)

    ben ırmak

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not