Uzaktaki



Yerini unutmuş midem. Geceleri sıkıştırıp alt üst ediyor beni. Nerede olması gerektiğini bilmiyor. Yine başladı sancılarım. Ve belki de bitmez bu ağrı, geçmez bu sancı.

Dün geç yattım yine. Işığı kapatırken masanın üstündeki fotoğrafına takıldı gözlerim. Senin saçların kıvırcıktı eskiden. Belki hatırlamazsın sen ama iki üç yaşlarında kekemeydin üstelik. İki kez söylerdin anne`yi. Sahi onu da unuttun değil mi? Kısacıktı saçların. Gerçi şimdi de öyle. Eskiden `erkek fatma` deyip gülerdik sana. Biz davula, şarkıya, tasa, hamağa, denize her şeye gülerdik değil mi? Denizden kale, kumdan dalga yapardık. Yüzmeyi sayende boğularak öğrenmiştim. Hatırlamazsın sen. Küçüktün.
Tek kişilik yatakta omuz omuza hareketsiz yatar, ses çıkarmazdık. Kaç gece aynı nefeste soluklandık bilinmez. Şarkılarda ses tellerimizi zorlar, köpek kovalardık gecenin üstünde. Sonra üstümüze yaprak, fare düşerdi hamakta sallanırken biz. Yorgun değildi vücutlarımız. Bisikletle bataklığa uçacak kadar cesur, kilometrelerce yol yürüyüp hiç konuşmayacak kadar sessizdik. Biz hiç kavga etmedik. Biliyorsun.
Fotoğrafta gözlüklüsün sen. İlkokul birde karne alırken çekilmiş. Gözlüklü halini az biraz hatırlıyorum sanki. Sonra roller değişmiş, gözlük benim gözlerimde kalmış. Saçların kısa yine. Ben senin kadar cesaretli olamadım hiç. Saçlarım uzundu benim hep. İnsanların ne kadar da büyüdünüz demelerine aldırmadık hiç. Büyüdük mü biz? Arkama alıyorum her şeyi. Sen, ben abim hepimiz aynı karedeyiz. Yok biz büyümedik, hayat büyüdü. Dünya büyüdü. Dert büyüdü. Biz aynıyız. Benim saçlarım hala uzun, seninkilerse kısa mesela.
Öyle siyah bakma. Dedim ya dünya büyüdü, zaman büyüdü. Büyüyen, giden, kaçan biz değiliz. Yüksek sesle konuşup durma, uyandırırsın dedemleri. Sesin kulağımda gidip geliyor. Bazen tutturuyorum ses tonunu beynimde. Olur olmadık tiplerin geliyor aklıma. Ben büyüdüysem bile sen çocuksun hala. Uzunca bakıp gülüyorum fotoğraflarına. Biliyorum kumdan d a l g a, denizden k a l e olmaz.
Uzak nerede bilmiyoruz. Aslında hep yakın mesafeler. Ama tutturamıyoruz yolları. Sen eskisi gibi sırtıma atlamıyorsun artık. Bense söylediklerine nasıl tepki vereceğimden habersiz anlamsızca bakıyorum duvarlara. Konuşuyorum, soru soruyorum. Sorunun yanıtını beklediğimden değil, sırf boşluğa akan sessizliği durdurmak için. Duvarlar beyaz, sert ve sessiz. Ne zaman baksam duvarlara, sen geliyorsun aklıma. Her yanım duvar oluyor sonra. Özledim diye sarılasım geliyor fotoğrafına. Fotoğraf yalan. Fotoğraf cansız. Fotoğraf sessiz.

Geçende doğum günündü. Unutmadım. Ama aramadım. Artık olmadığını tekrar edip duruyorum beynime. Bilirsin benim için zordur alışmak. Hep o muzip ifaden beliriyor beynimde. Otobüste, yolda, sokakta, konuşurken, ağlarken, gülerken birden geliveriyorsun aklıma. Yavaşça siliyorum sonra. Yavaşça.

Dün öğrendim zehirlenmişsin. Biz cansız, biz sessiz, biz korkağız. Aradım, kaçmadım ama. Sen yoktun, bağırışlar vardı. Nasıl olduğunu öğrenemedim. Daha ben silemeden sen silmişsin beni. Olsun. Sen tüm muzipliğinle gülebilirsin artık. Masanın üzerindeki fotoğrafını kaldırdım dün. Olmadığını bildiğimi tekrarlıyorum beynime. Alışıyor, alışacak o da.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not