Karpuz Zemin

Karpuzları düşürmemek için yavaşça yürüyoruz. Deliklerden birine geldi mi karpuz; artık ondan umut kesilir. Arkasından yürüyorum onun, adımlarını izleyerek. Deliklere basmamaya çalışıyoruz. Deliklerin dışında kalan toprak ıslak. Ayaklarımız çamur. Olsun, değmesin ayaklarımız deliklere. Uzun değil gittiğimiz yol. İkiye ayrılan bir yol var önümüzde. Biz sol tarafındayız yolun. Delikler biraz daha büyüktür bizim yaşadığımız yerde. Maviye yaklaşırlar hatta arada. Irmak sürekli uydurduğu şarkıyı söyleyip yürüyor önümde. Sesi boğuluyor şarkıda, yoruluyor sonra. Onun sesinde uykuya dalarım bazen. Şarkılar büyüden başka bir şey değildir. Koşarken, nehirde, uçurtma uçururken hep aynı ses kulaklarımdan usulca giriverir. Irmak konuşmaz, şarkı söyler sadece. Gözlerini kapayıp birden atar kendini denize, Irmak korkmaz denizden.

Buraya ilk geldiğimizde renk yoktu. Biz renkleri doğduktan çok sonra öğrendik. Her şeyin kırmızı olması da bir renksizliktir aslında. Biz farklıydık ama. Kırmızı değildik, henüz bilmediğimiz bir tondaydı renklerimiz. Deliklerin altındaki renkleri fark ettiğimizde onlara isimler koyduk. Onlar bizim olmadı hiç. Biz kırmızı değildik belki ama renkli de olamadık.

İki kapı çizdim evin duvarına. Irmakla kapılardan girmeye çalışıp kafamızı duvara toslayıp durduk gün boyunca. Sonra yerlere yatıp güldük. Geceleyin yere yatınca fark edebiliyorsun yukarıdakileri. Aşağıdakiler gibi bir de yukarıdakiler olduğunu bilmek garip. Hem huzursuz oluyor insan, olur da onlardan biri bir gün düşer diye içimize; hem de yalnız kalmadığına seviniyor bazen. İnsanları anlamak, onlara kendimi anlatmak için çok uğraştım. Uğraşmak saçma. Anlatmaya çalıştıkça uzaklaşıyorsun onlardan. En iyisi beklemek. Sonra anlıyorlar doğruyu. Belki de gecikmişimdir.

Delikler yoktu önceden. İlk geldiğimizde dümdüzdü yollar. Bir sabah uyandığımızda fark ettik delikleri. En başında birkaç taneydiler, sonra daha da çoğaldılar. Biz fazlalaştıkça sanki daha da büyüdü onlar. Karpuz taşımak bile zor olmaya başladı. Deliklerin aşağısındakiler `zaman` diye bir şeyden söz edip duruyorlardı. Zamanın yetmediğini söylüyorlardı. Onlar bizden daha çoktular. Yukardan küçücük gözükürlerdi, bazen bir daire çizerlerdi zeminin üstünde. Biz öyle görüyoruz ama yanılıyoruz derdi babam.

Bizim için gün yukarıya bakmak ve deliklerin ötesinde gezinmekten daha başka bir şeydi. Karpuzlarımız vardı ve onları topraktan çıkarıp evlerimize taşırdık her gün. Burada kalem, çanta, sandalye ne varsa karpuzdan yapılır. Irmak geldiğinde daha da büyümüştü delikler. Irmak yukarıdan geldi. Onların zemininde boy boy kapılar varmış, isteyen kapıyı açıp gidebilirmiş, kilitli değilmiş kapılar. Irmak kapıyı mı açtı, biri mi itti onu kapıdan bilmiyorum. Anlatmadı. Irmak konuşmaz, şarkı söyler. Aşağıdakilerin bildiği `zaman`ı o da bilir, sadece biz habersiziz sanırım zamandan. `Zaman çok yakınında, bilmek istemediğin için görmüyorsun onu` demişti Irmak. Zamanın nerde ve nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum.

Deliklerin altı mavi olur bazen. Biz vermedik bu ismi, aşağıdakiler öyle diyorlar. Mavi olunca içim içimde durmaz da koşar sanki. Anlamsızca güler, kararmasını isterim günün. Gün kararınca her şey eskisi gibi olur. İnsanların çok mutlu olması iyi değildir, mutsuzluk tedirgin ruhları sıkıştırıp durur. Deliklerin altı mavi olduğunda günün bitmesini isterim bu yüzden. Gün bitince rüya gelir. Rüyada gerçek değil; hayal alır ipleri eline. Uyuyunca rüya olur sanırsın. Uyandığında hayat mı gerçek, rüya mı fark edemezsin.
Karpuzları yavaşça taşıyoruz evlere. Yukarıdan kapıyı açıp da inen çok kişi oldu. Delikler daha fazla artık. İstesek biz de kayabiliriz deliklerin içinden. Bazen rüyamda upuzun bir kaydıraktan indiğimi görürüm. Ama korkuyoruz, güzel de gözükse belirsiz aşağısı. Aslında belirsizlik değil bizi korkutan. Alışkanlıklarımız. Onlar bizim gibi değiller, bizim gibi değil alışkanlıkları. Alışkanlıklarımızı değiştirmeye korktuğumuzdan; hep aynı yerde, deliklere basmadan karpuz taşıyoruz.

Durmak bilmeden söylüyor şarkısını Irmak. Aynı şarkıyı hep farklı melodilere sığdırıyor. Biz şarkıyı onla ve yukarıyla öğrendik. Burada şarkılar yoktu önceden. Şarkı geldiğindeyse koşmaya başladı insanlar. Koşmak güzeldir, nehir kenarında, deliklerin ardında.
Ellerimizi kafamızda yastık yapıp, yattık tüm gece deliklerin üstünde. Arkamızda duvar, duvarda çizdiğim iki kapı... Yukarı oldukça karanlık ve sessiz üzerimizde. Aşağısıysa günün bittiğini bilmezcesine bağırıyor sokaklarda. Öyledir, arsızdır aşağı. Kafamızı deliklerden geçirip aşağıya bakıyoruz . Ben geri çekildiğimde kaybediyor rengini, Irmak yaklaştığındaysa aşağısı maviye bulanıyor. Defalarca söylediği şarkıyı unutuyor sanki Irmak, susuyor. Kafasını bana doğru çevirip gülümsüyor. `Gel` diyor unuttuğum konuşmasıyla. Elimi uzatıp geri çekiyorum. Sonrasında Irmak kayıyor sonsuza uzanan kaydıraktan, maviliğe, deliklerin aşağısına. Üstünde yattığım delik küçülüyor birden vücudumun altından. Yok oluyor şarkı. Mavi siliniyor kırmızı oluyor yeniden her şey.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not