Günlerin Gülü-14 Şubat

Kenderce yaşamlarımızı terk ettik. Mülkiyetimizi sırt çantamıza doldurup geziyoruz; köprü, yol, sokak. Her yer, her ses bizim olma çabasında sayıklıyor durmadan. İhtiyaca göre değil isteğe göre yapıyoruz tüketimi artık. Kapitalizmin zirvesinde uyuşmuş beynimizle tüketim çılgınlığına doğru yol alıyoruz. İstatistikler gösteriyor ki (hep böyle başlayan bir cümle kurmak istemişimdir) tüketim toplumu olmuşuz.

Bireylerin rasyonel olduğunu varsayan iktisadi düşünceyi hep beraber çiğniyoruz. İnsanların rasyonel olmama ve saçmalama gibi hakları vardır. Ama bunu iktisat bilmez. O kendi varsayımlarında sürüklenedursun biz kapitalizmin ağır duvarlarını yavaş yavaş kaldıralım sırtımızda. Şimdi Coca Cola`dan bir yudum alıp devam ediyorum sözüme. Sınırları çizmişiz aramızda, bir kilit yetmediğinde bir yenisi daha ekleniyor kapılarımıza. Kender misali yaşamak vardı. Ne tüketim çılgınlığı olurdu o zaman, ne de ülkemiz hırsızlık ve gasp suçlarında birinci sıraya girmek için yarışırdı. Ben de spot ışıklarla aydınlanmış mağazaya girerek, o çok beğendiğim kırmızı ayakkabıyı ayağıma geçirip çıkardım oradan. Saçmalık mı bu?

Tüketim çılgınlığımızı dizginlemeyip biraz daha arttıralım diye cicili bicili günler sunuyorlar bize. Malum Sevgililer Günü: Kırmızılı, kalpli, çiçekli ve böcekli günler dilerim size. İki hafta öncesinden her tarafı kırmızıya boyayan bir gün. Pazarlamacıların ellerini yavaşça ovuşturarak bu görüntüye sevindiklerini hayal ediyorum, “Sevgililer Günü`ne özel sürprizler!” yazısını okurken. Bir mağazanın tam ortasına koskoca kırmızı harflerle yazılmış bu yazı. Yanına da en büyüğünden kırmızı bir kalp çizmeyi ihmal etmemiş vitrini hazırlayan. Arka fonda ise bir aşk şarkısı çalıyor. Pek çalıyor da denemez, bir kadın öylece bağırıyor müziğin akışında. “Kulaklara kalıcı hasar” deyip gülüyorum mağazanın önünden geçerken.

Kırmızılı, kalpli yolculuğum sona ermedi. Diğer mağazalar da kırmızı bayraklarını asmış, sinsice gülümsüyorlar bana. “Sevgilinizi mutlu edin, ona hediye alın” temalı reklam panolarında sıkışıp kalıyorum sonra. Bir saat firmasının sevgililer gününe özel saati takılıyor gözüme. Sevgilisi olmayanlar hediye alamıyorum diye üzülmesin. Hemen soldaki mağaza sevgilisi olmayanlar için tasarlanmış. Sevgilisi olmayan “tek”ler burada buluşup birbirlerine hediye alıp veriyorlar. Özeli kolektif hale getirdikten sonra buna da mantıksız demiyorsundur umarım sevgili okuyucu.

Marketin kozmetik reyonundan girerken bir paket çarpıyor gözüme. Aslında bunlar cins isimler gibi, aynısından birkaç tane daha var yanında. Hediye paketinin içinde parfüm, aşk müziklerinin olduğu bir cd, “Aşk” adında bir kitap, elinde kalp taşıyan bir peluş var gördüğüm kadarıyla. Paketlerin üzerine koskocaman bir yazıyla “Sevgililer Günü`ne Özel” yazılmış. Hala özel bir günden bahsettiklerine şaşıyorum doğrusu. Özelden çok milli bayram havasında sokaklarda, mağazalarda kutlanıyor. Biz bunları bırakıp güzel sözcüklerle sevgililer günü oyununu oynuyoruz. Hepimiz galip, hepimiz kırmızıyız.
Marjinal faydanın azalacağını düşünen Gossen mi yanılıyordu bilmem, ama biz tükettikçe daha çok alışıyoruz tüketmeye. Sistemin stratejik oyunlarında kandırılıyor, tüm yükü ceplerimize taşıyoruz. Sonra paramız büyüyor, büyüdüğünü sanıyoruz. Kalpli poşetleri özenle taşıyoruz ellerimizde. Bireylerin rasyonel olduğundan mı dem vuracaksın, yok canım hepimizin Sevgililer Günü kutlu olsun. Seneye aynı günde, yine hep beraberce.
Kender: Özel eşya konusunda Kenderlerin, "diğerlerinin olan" şeyler hakkında açık bir düşünceleri yoktur. Bir Kender evinde hiçbir eşya üç haftadan fazla kalmaz, kalsa da aile yadigarı sayılır. Kenderlerin kendilerinde olmadan yaptıkları "aşırma" özellikleri, onlara fark etmeden bir şeyleri "bulma" özelliğini kazandırmıştır. eğer bir Kender, bir grup insana doğru yürüyorsa, oradaki insanların en az yarısının sahip olduklarıyla şişmiş bir şekilde oradan ayrılmaması olağan olmayan bir olaydır. Eğer biri onu durdurur ve ne yaptığını sorarsa, Kender dürüst ve içten bir şekilde, "Cebime düşmüş olmalı. Bunu bulmam iyi olmuş yoksa başka biri alıp götürebilirdi," diyecektir.

Bu özel eşya konusundaki saflıkları nedeniyle (ki özellikle diğerlerinin sahip oldukları şeyleri almaya bir yere gitmezler) bir Kender’e söylenebilecek en kötü şey "haydut" ya da "hırsız" olacaktır, çünkü onlar öyle olmadıklarına inanırlar--bu bir kazaydı, hatırladın mı?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not