Sevgili Arsız Zaman

Orada öyle oturmuş ne diye susuyorsun ki? Odamın üstüne arsızca geliyor gece. Gece nasıl da karanlık ve uykulu öyle. Durduk. Bakışımda sesimi arıyorsun muhtemelen. Konuşmayalım bugün. Belki. Belki başka bir gün. Sinirlerim bir ileri bir geri gidiyor, vücudumda. Bazen `biz` oluyoruz bilmeden. `Biz` kim ki? Korkuyorum ben. En çok da kendimden.

Öylece sinmiş, suskunluklarında ne yapıyorsun ki şimdi? Yeni oyunlar, yeni isimler mı bulmak gerek konuşmak için. En iyisi susalım biz. Suskunlarla bozalım oyunları. Aynı sözcükleri kuran dilimiz, bugün avare, bugün yalnız. Her kuytuda aynı boşluğa çıkıyor yolumuz. Yapmamalıyız diyorum. En iyisi ben gideyim, birisi gidecekse buradan giden ben olmalıyım en azından.

Saçların kavuruyor sesimi. Ses oluyorsun. Biz oluyoruz. Tüm dengelerimi alt üst etmiş ben duruluyor, susuyoruz. En çok susmaya yakışıyor nefeslerimiz. Bazen diyorum da ölmek kadar yakın geliyor yaşam vücutlarımıza. Biliyorum, uzakta değil. Uzak ne ki zaten? Arta kalan bir mesafeden aynı sınıra kesiliyor biletlerimiz. Korkuyorum. Konuşmak bazen feci bir alışkanlığa dönüşüyor dilimde. Sözcüklerim yok ki benim. Kaçmak, belki de kaçmak evet, yollar karamsar bir kavgaya yenik düşmeden kaçmak. Her çeşidini zorluyorum cesaretin. Yok, olmuyor, başı ağrıyan, hasta bir ruhum ben.

Özlüyorum, apansızca giriyor kelimeler içime. Gitmeliyim. Korkuyorum.

Orada öyle duvarın karşısında neyi bekliyorsun bilmiyorum. Ben beklenilmeyecek kadar yokum aslında. Sus. Bazen en iyisi susmak. Yalanlarımızı inkar eden hayvanlarız biz. Bazen büyüyor sözcükler gözümde, kaçmali, evet kaçmali. Yavaşça üzerime sınıyor geçe, koku, karanlık... Öylece çapraşık kelimelerde konuşamayacağım. En iyisi sen konuş, yok yok, biz iyisi mı tüm tekrarlarda susalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not