Pınar Teyze

- Bu yazıyı yazan; yazı boyunca saçmalamaktadır. Önerim ya şimdiden vazgeçin okumaktan ya da yazıyı sonuna kadar çekin. -

                                               
Hiçbir zaman orta yaşlı (sahi orta yaşlı da ne demek ki?) bir kadın olmak istemiyorum. Orta yaş tam bir bağımsız değişken; belki Dante gibi 35`ine varmışları orta yaşlı ilan edebiliriz. Yahut ben biraz daha iyimser davranıp 35-40 yaş arasını sayayım orta yaşlı olarak. Durun, sakın beni yaşlanmak istemeyen hemcinslerimle karıştırmayın hemen. Ölüme çok yaklaşmadığımdan olsa gerek; çok fazla kalmayı düşünmüyorum bu gezegende. (zaten yeterince fazlayız bu dünyaya) Mümkünse ben bu yirmili yaşlardan sonra birdenbire elli yaşında oluvereyim. Yaşlı da olabilirim fark etmez. Şu ne genç, ne yetişkin, ne de çocuk olma zamanından da kurtulurum belki. Şimdi siz gençliğimden dem vuracaksınız. Yanılıyorsunuz efendim, belim ağrıyor, gözlerim yakını görmüyor, sinir hastası oldum şimdiden, her an uyuyakalabiliyorum. Bildiğiniz yaşlı gibi geziyorum sokaklarda genç vücudumu giyinip. Burnuna bir basket darbesi almış, elinde cam kırılmış, ayağına güzelim İstanbul` un inşaat demirlerinden biri girmiş harabe bir vücudu taşıyorum her gün. Ucuzdu, aldım. Tam bir orta yaşlı kadın gibi konuşuyorum.
 
 
Orta yaş kadın grubundan nefret etmem çok eskiye dayanmaz. Zira dün gibi aklımda başlangıcı. Liseye zar zor alıştığım günlerde tanışmıştım o kadınla. Tüm önyargı duvarlarımı yıkmış, sevimli bir öğrenci profilinde bekliyordum onu. Şaşırtmadı beni, saçını sonradan boyatan tüm sarışınlar gibi acımasızdı. Ondan orta yaşlı olarak bahsetmemi istemezdi, eminim. Ama efendim, bu benim hikayem, siz karışamazssınız. Zaten varlığımdan da haberdar değildiniz büyük ihtimal. En arkada oturan bir tip ne kadar önemli olabilirdi ki sizin için? Siz-sen karışıklığını atlatıp size `sen` diyebilir miyim? Sayenizde bir güzel stresi, tüm sarışınlardan korkmam gerektiğini, orta yaşlılardan nefret etmeyi öğrendim. Bakın aslında sayenizde denmez, sayenizde iyi anlama gelir çünkü, şimdilik bunu size bağışlıyorum. Siz bize ne bağışladınız ki? Birkaç unuttuğumuz geometri formülü, ama boşverin gitsin, biz unuttuk her şeyi.  
 
 
Lise bittiğinde onlardan kurtulduğumu düşündüm. Belki de benim her daim var olan kuruntularımdan biriydi bu. Elbet bir gün geçecekti o zaman. Geçmişti diye düşündüm. Onlarla annem ve birkaç yakınım hariç büyük bir müddet görüşmedim. Lisede tanıdığım orta yaş lideri çoktan gitmişti bizim okuldan, bir daha da hiç görmedim. Benim gösterdiğim bir çaba değildi bu. Nasıl olduysa görünmez olmuşlardı, ben de unutmuştum onları.
 
 
Yok olmamışlardı ama onlar. Geçmişi delercesine büyük adımlarla yaklaşıyorlardı bana. Otobüste, sokakta, sırada, okulda, işte, her yerde beni ezmeye, sinirlerimi alt üst etmeye meyilli binlerce orta yaşlı kadın üstüme saldırıyordu. Ben henüz on dokuz yaşındaydım. (yoksa on sekiz mi?) Otobüs sırası beklerken sanki ondan akılısı yokmuş gibi önüme geçip saat soranı mı ararsın, tüm vücudunu üzerimde hissettirip ezeni mi; formülleri neydi bilmem, ama her şekilde benden güçlüydüler. (belki de yumruk atsam çok kolay yuvarlanabilirlerdi zeminde; ama ben hep karınca oldum yanlarında.  
 
 
İki yıla yakın zaman geçti üstünden; 20`li yaşlarda sürünürken de değişmedi durum. Öncelikle uzaktan süzüyorlardı beni. Sonra yavaştan çıkartıyorlardı pençelerini. Ben bayrağımı indirmeden, gözlerimi çevirerek kaçıyordum onlardan. İşte, evde, okulda, misafirlikte her yerde başımdaydılar. İşteyken `Burada yeni misin?, Bilmem ne hanım ya da bey yok mu? (bizi direk yerine koymuşlar ya oraya)` gibi sorularla beni sinir hastası etmiştir bu pek sevgili orta yaş grubu.
 
 
Bir psikolog edasıyla çocukluğuma indiğimde; (hazır uzanmışken yatakta, çocukluğumuza da inelim, olsun bitsin.) orta yaşlı kadınlardan nefret edecek bir sebep bulamıyorum kendimde. Orta yaşı bile yanlış yazıyorum beyaz word sayfasında. Aslında ben çok çabaladım sizi sevmek için. Yoksa çocukluğumda bir sorun yok. Ben de her çocuk gibi civciv beslemiş, Susam Sokağı`nı izlemiş, Süper Baba`da ağlamış, koşarken dizini kanatmış, yerden yüksek oynamış, saçlarını kendisi kesmis, ders arasında çöp kutusuna gidip kalemini açmış, `An-ne diken niye var?` gibi sorular sormuştum sonuçta. Ben bir gün orta yaşlı olacağımı bildiğim için size güzel isimler bile taktım. Çünkü hepinizin ismi kötüydü. Sanki öyle olmak zorundaydı. Ben hiç Pınar teyze görmedim mesela. Nedense biz çocuk isminde, sizse büyük pardon orta yaşlı isminde kalmıştınız.
 
 
Sonunda sizi sevdiğimi düşündüğüm bir anda; tüm marifetinizle gelip, üstüme sıktınız kurşunlarınızı. Yok matmazel, size yakışmadı bu. Oysa size hanım bile diyebilirdim, yapmamalıydınız bunu. Midesini yerinden atmak isteyen benim ne suçum vardı da; tam ben otobüste koltuğa oturma hayalleri kurarken, ayaklarımı rahatlatmışken, birazdan kitabımı da açarım düşüncesindeyken; arkadan Mirkelam hızında gelip `Sen çekil, ben oturcam, sen gençsin` dediniz. Oysa ben midesini taşıyamayan genç görünümlü bir yaşlıydım efendim, yanıldınız. Koskoca otobüste bir beni bulmanız konusunda da olasılık problemlerinde tarihe geçtiniz. Şimdi unuttuğum hesaplamalarda ihtimalleri kullansam sıfırdan büyük çıkar. Matematik, sen de sevmiyorsun beni biliyorum. Şimdi okuduklarınızın hepsini unutabilirsiniz sevgili insanlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not