Pinhâni




Bahar gelmiş. Baharın geldiğini içimdeki umuttan anlarım. Bahar geldiğinde, pencereden içeri gün sızar, o gün gördüğümü bilirim güneşi, günü. Sokaktaki tüm taşlar yeşil olur sanki. Yeşillik olması şart değil etrafında. Dış kapıyı açtığımda; hemen bir iki adım ötede uyuyakalmış kediye bir günlük olsun kızmam. Bir günlük barışık kalırım şehrin tüm kedileriyle. Sonra aynaya bakıp yavaşça düzeltip saçlarımı gülerek giyinirim, mutlu olduğunda şarkı söyleyerek tıraş olan babalar gibi ben de bir şarkı bulurum kendime. Sesim duvarı geçer, yavaş yavaş çıkarım kapıdan. Baharın ilk gününü yürüyerek kutlarım hep. Kaç aydır ayağımdan çıkarmadığım çizmeleri giyerek çıkarım dışarı. Hem çizmelere de bir veda etmek gerek. Önce yavaş, kulaklıkta duyduğum şarkının melodisine ayak uydurarak, yavaşça yürürüm sokakta. Sonra etrafıma bakar, insanları izlerim; yüzlerinden dertlerini, mutluluklarını okumaya çalışırım. Sonra durur, bir bank ararım oturacak. Çoğu zaman tüm banklar dolmuş olur. O zaman bulutlara bakarım, bulut mavi, deniz mavi. Mavinin ne çok içimi rahatlattığını hatırlar gülümserim. Sonra çok daha küçükken mavi boya kalemimle turuncuyu evlendirdiğimi hatırlarım. Biraz daha yürüdükten sonra atlıkarıncayı görünce mideme bir sancı girer, başım döndüğü halde aralıksız izlerim.


İşte böyle bir bahar sabahında tanıştım ben Pinhâni ile. İsimlerini nereden duyduğumu bile hatırlamıyorum. Ancak böyle bir isme sahip grubu merak etmemek benim için imkânsız. Bu yüzden bir şekilde tanıştım Pinhâni şarkılarıyla. Uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapıp Yeni Türkü’den sonra bir grubun cd’sini aldım. Oysa tüm şarkılarını dinlemek mümkündü internetten. Destek olmalıyım ve eskiden beri iyi bir Pinhâni dinleyicisi olduğumu belki torunlarıma da anlatırım düşüncesiyle aldım bu cd’yi. Albümü dinlerken hissettiklerimi en son “Tutunamayanlar” ı okurken hissetmiştim, o zaman da kitap bitmesin diye tüm kelimeleri yavaş yavaş okur, her cümleyi, her karakteri beynime kazımaya çalışırdım. Bu şarkıların bende yarattığı ilk his bu oldu. O gün kulaklıkla eve gelene kadar aralıksız aynı şarkıları dinleyip durdum, malum yolum uzun. Bu sefer sıkılmaktan korktum. Diğer tüm sevdiğim şarkılara yaptığım gibi binlerce kez dinleyip onları bir kenara bırakmaktan korktum. Sonra bir vakit gerekirdi bu kenarda bıraktığım şarkıları tekrar duyabilmem ve tekrar sevebilmem için. Ama olmadı. Pinhâni beni bırakmadı.


İşte yine bir bahar gününü, yani bugünü yeni bir şarkısını dinleyerek geçiriyorum. Yavaşça adımlarımı atarak toprağı hissediyorum. Bastığım yer asfalt yahut taş olsa bile hissediyorum altındaki toprağı. Böyle bir zamanda dinliyorum “Yitirmeden” i. Ben küçüklüğümü herkese göre çok daha fazla hatırlarım. O zamanlar kurduğum hayalleri, ilk renkli kurşun kalemimi, Susam Sokağı’nı, Susam Sokaklı beslenme çantamı, Ninja kaplumbağaları, kar oynarken üşümediğim zamanları, ayağımı sıkan 27 numara ayakkabılarımı ve bir sürü şeyi çok net hatırlarım. Sanki Pinhâni çocukluk arkadaşım gibi geliyor bana. Uzun zamandır görmediğim ve yeni bulup da bir yerlere koyamadığım, sarılıp hiç bırakmak istemediğim. Bu yüzden bu anlamlı şarkıyı –Yitirmeden’i- dinlerken küçük dünyamdan gidenleri düşündüm, benim kırdığım insanları. Kimi zamansa arkasına bakmadan gidenleri düşündüm. Ama bir vakit bu bahar gününde yitirmeden değer vermeye karar verdim yanımdakine, en sevdiğime. Ben hep atlıkarıncanın yanında bekledim çocukluk arkadaşım, iyi ki geldin Pinhâni, bir bahar günü melodi oldun, tüm şehri turuncuya boyadın. Maviyle turuncuyu evlendirsek mi ne dersin?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not