Bulutlu Dün

Eski kamera kasetlerini cd'ye çektirdik geçenlerde; annemin fikriyle. Bana kalsa herhangi bir sıkışık anımda -mesela bir final döneminde- düşünür bunu, sonra da unuturdum yapmayı. Ama annemin eline değince iş; tüm bürokrasi ortadan kalkmış, bir anda bitivermişti. Elimdeydi artık eski kasetler; eski kasetlerden çekilme yeni cd'ler.

Eskinin çok farklı, sıradışı, mutluluk getiren yapısı bir anda şu çirkin televizyondan yüzümüze gülüvermişti. Öyle ki bu videolar ta 85 senesine, benim olmadığım, abimin 2 yaşındayken; gözlerini kameraya patlattığı yıllara dayandığından garip bir esinti geçti içimizden izlerken.

Benim ilk gözlerimi açtığım, terasında civciv beslediğim, koştuğum ve en çok da oynadığım ev; 85'te çekilen videoda henüz inşaat halinde. Dedem evin ve altındaki dükkanın nasıl yapılacağını anlatıyor uzun uzun. Nitekim dediği gibi de yapmışlar evi, dükkanı biraz gecikmeyle olsa da. (Sanırım benim doğduğum 87 yılında yapılmış ev.) Babam benden altı yedi yaş büyük videoda. Ama aynı sanki. Seneler insanları değil, ilişkileri yaşlandırıyor sadece. Videoda babam, annem, dedem, halalarım, babannem, amcam hala aynılar. Değişen sadece 'bağ'. Sadece birkaç saç beyazlamış yahut dökülmüştür o günden bu yana.

O gün inşaat halinde olan evden ben ilkokul beşe giderken taşınmıştık. Aslında "yeni" her zaman iyiydi. Yeni ev fikri de bavulları erkenden hazırlamaya itmişti beni. O evin, terasın ya da merdivenin benim için ne demek olduğunu çok değil sadece birkaç gün sonra unuttuğum kitabımı almak için eve geldiğimde anlayacaktım. Daha kapıyı açarkent tanıdık kilit sesi; beni, bir anda yakalayacak, aslında her yeninin arkasındaki eskiyi hiçbir zaman unutturmayacağını acı bir şekilde anlatacaktı. Evin her köşesine bu yüzden son kez bakacak ve bir daha yıkılana kadar eve girmeyecektim. Öyle de oldu. Çocukluğumun evine orası dükkan haline geldikten çok sonra eski halini hatırlamaya çalışarak uzunca bakmış, silik zamanı canlandırmaya çalışmıştım beynimde.

Çocukluk nasıldır? Nasıl bir büyüdür? Tüm güzellikler çocukluğa aittir belki de? Çocukluğum da büyü de o evle birlikte yok olmuştu. Sonra dediğim gibi ne ben, ne o, ne de herhangi biri değişti. Değişen sadece kelimeler ve düşünerek kurduğumuz cümleler şimdi.

Yıl 1998. Bundan tam 11 yıl önce yine eski bir kaset. Bu sefer ben de varım görüntüde. Hem de anlatıcı olarak. O zamanlar nedense bir program sunma merakı sarmıştı beni. 11 yaşındaydım ve dünyanın anlamının sadece güzellik olduğunu sanıyordum safça. Kamerayı annem kullanıyor. Elektronik aletleri bozabileceğime dair olan inanç; beni sadece sunucu yapabiliyor, Fethiye'de çekilen videoda. Kimi zaman ekranda yüzerken, denize atlarken, dalarken ve her daim suya doymazken ben'i görüyoruz.

Tabii bizim videolar biraz acemice olduğu için Fethiye'den İstanbul'a kuzenimin sünnetine geçiyor görüntüler birden. Yine annemin kamerasından, yine 98 senesi. Bir öğle vakti yazın halamların evinde çekilmiş. Kendimden değil, kuzenlerimden anlıyorum ne kadar çok zaman geçtiğini o günden bu yana. Sanli ben bugünmüş gibi, aynı şeyleri düşünüyor, aynı ses tonuyla konuşuyormuşum gibi bakıyorum ekrana. Halamlar, yengemler, babannem, kuzenlerim ve birkaç kişi daha takılıyor görüntülere. Annem de kameradan ses veriyor kimi zaman.

Bir sünnet eğlencesinin içinde göbek atıyoruz, kameranın önünde. Senelerdir oynamayı hiç sevmediğim halde yarışıyorum kuzenlerimle öne geçmek için. İzleyince komik geliyor başta. Gördüğün sen'in küçük, kendinin büyük olduğunu sanıyorsun. Sanki bir yabancıyı izler gibi gülüyorsun hareketlerine. Tabii bunlar ilk başta yaptıkların.

Sonra gün karardığında, uyku yaklaştığında gözlerine; aslında eskinin seni şimdi tepetaklak ettiğinin farkına varıyorsun. Ben orada sanki hala ben gibi duruyorum. Tabii biraz farklı. Daha mutlu, daha rahatım orada; sanırım o dönem matematikle ilgili olan hayalim kaybolmamış. Belki yazar bile olmayı istiyor olabilirim safça. Hiçbir şeyi tüketmemiş, hiç sahte gülmememişim 98 yılında. Sonra kuzenlerim... Yazmaya bile çekindiğim, berabar büyüdüğüm, beraber yaşlanacağımızı sandığım kuzenlerim... Biz sadece biraz büyüdük. Benim o günden bu yana gün geçtikçe artarak çok saçım döküldü. Ama yüzüm hiç değişmedi, hep aynı tebessümle baktım fotoğraflara ve hiç maydonoz yemedim o günden bu yana. Şimdi bakıyorum da hepimiz başka yoldayız. Sanki birbirimizi hiç tanımamış, ilk adımlarımızı görmemişiz. Oysa şarkıya, davula, duvara, her şeye güldüğümüz zamaan bir el kadar yakın bana.

Çoktan bitmiş ama şarkı. Tüketmişiz her şeyi. Diyorum ya biz pek büyümedik. Aynı yerden baktık hep hayatlarımıza. Sadece bağlarımız değişti. Birer birer koptular. Toparlayamadık.
Haydi, kalkın gidelim artık.

Yorumlar

  1. :)
    :)
    :)

    telefonda konuşurken ben de var mıyım 98 li kasetlerde diye saçma bir soru sormuştum. Aklım şiir dinletisine gitti, yahu onun videosu var mıydı?

    neyse
    bu sabah kalkar kalkmaz sakat kaldım! 1/4 lük phleji diyoruz buna; şöyleki sağ elimi havaya kaldırdım, sol kolum ve boynum tutuldu! hareket edemiyorum odun gibi! sadece sağ elimi kullanabiliyorum! off çok kötü. hatırlar mısın bi de fizik sınavına girerken olmuştu:)

    hadi geçmiş olsun bana...
    grş.
    M.
    bu arada başlık da yakışmış
    bir de bu arada gizli kişilik tayfun bey yine bana msn sohbeti yapıyorum diye kızacak.

    YanıtlaSil
  2. Soru epey saçmaydı. Ama belki biz birbirimizi o zamandan beri tanıyoruzdur. Şiir dinletisinin ben de videosu yok. Ama çok daha komik bir video var. Görsen gülmekten çatlayacağın.
    Hani proaktif reaktifle ilgili bir seminer miydi ne bir şey yapmıştık. O var, sonra çardağın altında çekirdek yiyoruz falan. Derya izledi, ben izledim. Sen çatlayabilirsin.

    Yüzersen sanırım geçer. Gerçi doktor sensin.
    Geçmiş olsun sana.
    Başlığımı çok sevdim ben.
    Diğer hikayemi okumanı isterim bu arada.
    Tayfun beyi kızdırmadan hoşça kal.

    YanıtlaSil
  3. gizli planımızı yürürlüğe koyalım bi ara, yemeğimi bile yarım bıraktım planı öğrenmek için! :D
    M.

    YanıtlaSil
  4. Mehlika kamuoyuna yanlış bilgi veriyorsun. Ne kadar üçkağıtçı olduğunu söyleyip seni rezil etmeyeceğim. Aradığımda yemek yiyorum deyip yemediğim yemeği boğazıma dizdin. Neyse yine de gizli plan kısa zamanda yürürlüğe konulacak.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not