Turuncu Zaman, Mavi Dünya
Turuncu maviyi sevebilir mi? Ya mavi?
Basamaklarından
indiğimde turuncu bir sokağa açılıyor evimizin kapısı. Aslında turuncu değil,
gri bir sokak. Ama ben ne zaman koşarak insem o basamaklardan turuncuymuş gibi
davranıyorum sokağa. Hoşuma gidiyor, biliyorum sokak da seviyor turuncu gibi
hissetmeyi. Zaten küçükken de sevmezdim griyi, ayrı bir köşeye atardım, diğer
boyaların olmadığı. Neden mi? Bazı sonuçların nedeni yok bence, biraz büyümüş
olduğumu düşünerek vardım bu kanıya.
Yalnız bir
İstanbul sabahı… Parmağımı gözümün önünde tutup dışarı bakıyorum penceremden. Yeşil
gözüküyor sokak. Saçlarım darmadağınık sessizce günün ilk kahvesini
yudumluyorum, kahveye karşı ayrı bir saygım vardır. Tadını beğenmediğim bir
kahveyi bile içerim, kokusu da içimde yeni bir dünya yaratır, çocukken de
“çocuklar kahve içmez.” derlerdi, bu bakımdan da büyülüdür gözümde. Çocuklar
kahve içmez, ben hariç. Bomboş bir kafayla kahve içmeyi seviyorum, hele ki
sokağın yeşil olduğu günlerde.:Beni şu anda izleyen olsa bir şey düşündüğümü
sanır, her zaman düşündüğüm için düşünürken nasıl bir mimiğe bürüneceğimi
hiçbir zaman kestirememişimdir. Şu an zaten herhangi bir şey düşünmeyecek kadar
da karışık kafam. Dörde kadar sayıyorum gözlerimi kapatıp. Hala aklımda, demek
ki rüya değil.
Turuncu maviyi sevebilir? Peki mavi?
Küçükken
sevdiğim tek fotoğrafım susam sokağının herhangi bir saniyesini kaçırırım diye
televizyonun yanında annemin zoruyla çekilmiş fotoğrafım. Kaç yaşında olduğumu
bilmiyorum, ama okula gitmeyecek kadar küçüktüm, o anı hatırlıyorum. Susam
sokağını da… En sevdiğim programın susam sokağı, bebeklerime şu an bile
ezberleyemeyeceğim kadar çok isim koyduğum zamanlardı. İlk defa ilkokul birde
birini sevdim, o da ikinci sınıfta gitti, sevdiklerimin beni her zaman terk
edeceğine inanmıştım, ilkokul üçte en sevdiğim öğretmenim bizi bıraktı, evet,
sevdiklerim sadece bir elveda’ya sığınarak beni hep terk edeceklerdi. O
zamanlar sevmenin tanımını yapamayacak kadar küçük değildim. Sevmek en sevdiğin
çikolatanı sevdiğinle paylaşmaktı. (Dünyada en sevdiğim şey çikolataydı(dır).) Şimdiyse sevginin tanımını yapamıyorum, sadece
çeşitlerinden bahsedip duruyorum, insanlar büyüdükçe düşünceleri küçülüyor
sanırım.
Turuncu maviyi seviyor? Mavi?
Yaklaşıyorum,
sonra kaçıyorum. Korkuyorum sevmekten, belki de çikolatamı paylaşmak istemiyorum.
Yanına gidiyorum, içimden garip bir şey kayıyor onu gördüğümde, binlerce balık
yüzüyor, binlerce kuş kanat çırpıyor sanki içimde. Onu görünce kırkırımızı
oluyor suratım, anlayacak diye korkuyorum. Birden zaman duruyor, gözlerimi
kapatıp ona kadar sayıyorum, ona sarılıp seni seviyorum demek istiyorum,
söylemiyorum. Elbette söyleyebilirim, ama büyü bozulur diye susuyorum.
Rüya değil, ama gerçeğin de bu kadar güzel olmasına inanamıyorum. Sessizce yanıma geliyor, adımlarından bile tanıyorum onu. Zaman duruyor yine o anda ve ben sanki yine nefes alamıyormuşum gibi hissediyorum, kalbim durdu sanırım diyorum, gülüyor insanlar, ben de gülüyorum, ama dün yatağımda yatarken de öyle olmuştu, karnımın üzerinde yatınca sanki nefes alamayacakmışım gibi gelmişti. Ben de öldüğümü sanıp, üzerime en güzel giysimi giyip uyumuştum, uyurken ölü bulunmalıydım, bir de güzel olmalıydım. Bunları tabi ki de anlatmadım insanlara, sonra deli diyorlar bana.
Kahvemi bitirip kaldırıyorum fincanı masanın üzerine, çikolatamı yiyorum. Çikolata mutlu ediyor insanı, mutsuz değilim, en azından mutlu olduğuma inanmak mutlu ediyor beni. Çikolatamın yarısını bırakıyorum, masanın üzerine, yarısı onun çünkü. Gülümsüyorum, onu her hatırladığımda yaptığım gibi. İnsan severken içinde ilginç bir müzik çalıyor, hiçbir yerde duymadığı. Ben şarkıların melodilerini değiştirerek söylemeyi severim, ama nedense içimdeki müziğin melodisi hiç değişmiyor. Kitabımı karıştırıp her zaman dinlediğim bir şarkıyı açıyorum. Evet, güzel dünya merhaba!
Sokak yeşil mantosunu çıkartıp siyahı giyiyor. Geceleyin baktığımda siyah gözüküyor sokak. Yatağımda bir sağa bir sola dönüyorum, uyku uğramıyor bir türlü. Beklemekten nefret ederim, hele ki uykuyu. Beklemek gridir hem , bir de bu yüzden nefret ederim beklemekten. Ne ara uyudum bilmiyorum ama, onu gördüm rüyamda, yanımda duruyor konuşmadan, ona bakıyorum, sevdiğini, sevildiğini bilmek güzel diye geçiriyorum içimden. Salak saatin sayesinde uyanıyorum, zamanla ilgili şeyler hep sinirim bozmuştur zaten. Yine aynı rüyaya dalarım diye, başımı dayıyorum yastığıma. Kalkıp kendimce gülüyorum, en sevdiğim şarkıyı açmaya gerek bile duymuyorum, içimde çalıyor zaten. Evet, dünya başımı döndürüyorsun, seviyorum, ayrıca uçan tek insan benim.
Evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum, olur da geç kalırım diye koştum yol boyunca, tabi ki de baktım sokağın rengine, turuncuydu, gülümsedim, sokak da güldü. Bugün mutluyum. Kulaklarımda o en sevdiğim müzik,(aslında kulaklıktan gelmiyor ses, içimden geliyor, kulaklık sadece boş bir sessizlik yapıyor, kimse duymasın diye yapıyorum bunu, biliyorum saçmalıyorum.) adımlarımı büyük büyük atıyorum onu daha erken göreyim diye. ”Kulaklıkları çıkaracağım onu görünce” diyorum içimden 14 kere. O da aslında sessizliği dinlediğimi bilmiyor. Onu görüyorum, gülümseyip yaklaşıyorum, yine sanki nefes alamıyormuşum gibi geliyor, tüm dikkatim dağlıyor, seksek oynarken nasıl dengesizse insan, ona yaklaşırken de öyle dengesizleşiyor adımlarım. O da bakıp gülümsüyor. Biraz konuştuktan sonra anlıyorum, kulaklıkları kulağımda unuttuğumu, ah evet salağım sanırım. Bir dahaki sefere 15 kere sayacağım.
Rüya değil, ama gerçeğin de bu kadar güzel olmasına inanamıyorum. Sessizce yanıma geliyor, adımlarından bile tanıyorum onu. Zaman duruyor yine o anda ve ben sanki yine nefes alamıyormuşum gibi hissediyorum, kalbim durdu sanırım diyorum, gülüyor insanlar, ben de gülüyorum, ama dün yatağımda yatarken de öyle olmuştu, karnımın üzerinde yatınca sanki nefes alamayacakmışım gibi gelmişti. Ben de öldüğümü sanıp, üzerime en güzel giysimi giyip uyumuştum, uyurken ölü bulunmalıydım, bir de güzel olmalıydım. Bunları tabi ki de anlatmadım insanlara, sonra deli diyorlar bana.
Kahvemi bitirip kaldırıyorum fincanı masanın üzerine, çikolatamı yiyorum. Çikolata mutlu ediyor insanı, mutsuz değilim, en azından mutlu olduğuma inanmak mutlu ediyor beni. Çikolatamın yarısını bırakıyorum, masanın üzerine, yarısı onun çünkü. Gülümsüyorum, onu her hatırladığımda yaptığım gibi. İnsan severken içinde ilginç bir müzik çalıyor, hiçbir yerde duymadığı. Ben şarkıların melodilerini değiştirerek söylemeyi severim, ama nedense içimdeki müziğin melodisi hiç değişmiyor. Kitabımı karıştırıp her zaman dinlediğim bir şarkıyı açıyorum. Evet, güzel dünya merhaba!
Sokak yeşil mantosunu çıkartıp siyahı giyiyor. Geceleyin baktığımda siyah gözüküyor sokak. Yatağımda bir sağa bir sola dönüyorum, uyku uğramıyor bir türlü. Beklemekten nefret ederim, hele ki uykuyu. Beklemek gridir hem , bir de bu yüzden nefret ederim beklemekten. Ne ara uyudum bilmiyorum ama, onu gördüm rüyamda, yanımda duruyor konuşmadan, ona bakıyorum, sevdiğini, sevildiğini bilmek güzel diye geçiriyorum içimden. Salak saatin sayesinde uyanıyorum, zamanla ilgili şeyler hep sinirim bozmuştur zaten. Yine aynı rüyaya dalarım diye, başımı dayıyorum yastığıma. Kalkıp kendimce gülüyorum, en sevdiğim şarkıyı açmaya gerek bile duymuyorum, içimde çalıyor zaten. Evet, dünya başımı döndürüyorsun, seviyorum, ayrıca uçan tek insan benim.
Evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum, olur da geç kalırım diye koştum yol boyunca, tabi ki de baktım sokağın rengine, turuncuydu, gülümsedim, sokak da güldü. Bugün mutluyum. Kulaklarımda o en sevdiğim müzik,(aslında kulaklıktan gelmiyor ses, içimden geliyor, kulaklık sadece boş bir sessizlik yapıyor, kimse duymasın diye yapıyorum bunu, biliyorum saçmalıyorum.) adımlarımı büyük büyük atıyorum onu daha erken göreyim diye. ”Kulaklıkları çıkaracağım onu görünce” diyorum içimden 14 kere. O da aslında sessizliği dinlediğimi bilmiyor. Onu görüyorum, gülümseyip yaklaşıyorum, yine sanki nefes alamıyormuşum gibi geliyor, tüm dikkatim dağlıyor, seksek oynarken nasıl dengesizse insan, ona yaklaşırken de öyle dengesizleşiyor adımlarım. O da bakıp gülümsüyor. Biraz konuştuktan sonra anlıyorum, kulaklıkları kulağımda unuttuğumu, ah evet salağım sanırım. Bir dahaki sefere 15 kere sayacağım.
Bana farklısın
diyor, aslında farklı olan kendisi, belki de onu sevdiğim için farklı
geliyorumdur ona, anlıyor mu acaba diye geçiriyorum içimden. Göz göze
geliyoruz, kaçırıyorum gözlerimi, benle uğraşıyor, bak seni döverim deyip
vuruyorum ona, sanırım insanlarla aynı tepkileri gösteremiyorum. Beni seviyor
mu ki? Sevmiyorsa da saçlarımı mora boyatıp dikkatini çekeceğim. Olmadı
turuncuya boyatırım, renk çok değil mi? Saat yine ayrılacağımız zamanı
gösteriyor, işte zaman senden nefret etmem için bir sebep daha. Ayrılırken
kulağıma bir şey söylüyor, işte o an gerçekten uçuyorum sanırım, evet biraz da
kırmızı oluyorum. Çocukken yaptığım gibi ona kadar saydıktan sonra ben de seni
seviyorum diyorum. Evet, dünya merhaba yine çok güzelsin, o da beni seviyor.
Turuncu maviyi o kadar çok seviyor ki, çikolatasının hepsini ona verebilir.
Turuncu maviyi o kadar çok seviyor ki, çikolatasının hepsini ona verebilir.
Eve koşar
adımlarla giriyorum, hava kararmış biraz, sokağa bakıyorum, hala turuncu, göz
kırpıyorum, gülümsüyor sokak. Sokağın bana böyle güzellikler yapması hoşuma
gidiyor doğrusu. Odama gidiyorum hemen. Yatağıma uzanıyorum, gözlerimi kapatıp
dörde kadar sayıyorum, içimde çalan şarkıyı açıyorum. Saatlerce belirsiz bir
noktaya bakıyorum, mutluluk mu, ben her zaman mutluyum. Sevmek mi? Onu küçük
bir çocuğun kalbinden daha fazla seviyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Hoş geldin
dünya, sen şimdi daha bir güzelsin.
Turuncu maviyi seviyor, mavi de turuncuyu…
31.01.2007 18:58:50
Yorumlar
Yorum Gönder