Kayıtlar

Ağustos, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kelebek, Pecs

Resim
-Kelebek! Bu sesi, bu sözcükle bana hitap edilmesini öyle unutmuşum ki. Kelebek kelimesindeki tüm harflerin tek tek söylendiğini, sakince vurgulandığını. Unutmuşum. Böyle sevilmeyi de unutmuşum. Arkama döndüm. Artık saçı da sakalı da biraz beyazlaşmaya başlamış Mehmet’i gördüm. Yanlış yerde. Macaristan’ın küçük bir şehrinde. Yalnızken. Ve yalnızlığın tadını bir fincan espresso ile çıkarırken. Önce zaten Türkçe konuşulduğuna inanamayıp bakamadım, Macarca bazı kelimeleri nedense Türkçe duyuyorum. Kafamı çevirebildim yalnızca. Tepkisiz. -Ada ne işin var burada? Donup kaldım. Aramızda çok mesafe vardı. Sene, kilometre, fiziken de uzak duruyordum. Masamın tam karşısına oturdu. Ne sarıldı ne yanağıma dokundu.  -Ne yapıyorsun kızım burada? İyi misin? -Kahve içiyorum.  Yani o kadar vakit geçtikten sonra İstanbul’da bile birbirimize bir kez rastlamamışken, burada Pecs’de karşılaşınca anca kahve içiyorum dersin. Ah aptal Ada, ah. Ne kadar da güzeldi gözleri. Koyu kahve mi siyah mı emin ...

Zaman-sız

“Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı.   Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz)   Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı.”   Bu şiiri ortaokul Türkçe öğretmenim ezberletmişti. O zamanlarda ezberlerken ne kadar da basit ne kadar da herkes yazabilir gibi gelmişti. Sonra kelimeleri ezberlediğinde anlamdan ne kadar koptuğunu fark ettim. Yazarken de okurken de öyleydi. Ezberlediğimiz şeylerin derinliği belki de uçuyordu. Sonraları fark ettim. Zamanın fedakarlığını, birine verebileceğiniz en güzel şeyin sadece “zaman” olduğunu. Sonra zamanyok diye e-posta adresi aldım. Ama yine de zamanı olduramadım. Ne de bize gelmeyen zamanları, işleri, bitmeyen işleri, bitmeyecek işleri. Bizden önce gelen işleri. Özgürlüğümüzü elimizden alan, bizi burada bırakan, bir sevgi sözcüğünü bile bu zamana yetiremeyen işleri. Bazen o tozu alınması gereken fazladan eşyayı atasım, ...

Prenses K e l e b e k

Mehmet: Ne oldu? İkimiz aynı anda yazdık. Ada: Sus söyleme diye bir şarkısı var Zülfü Livaneli’nin biliyor musun? Mehmet: Ah evet, bayılıyorum ona. Ada: En sevdiğim şarkısı. Ada: Sana bir şey soracağım. Mehmet: Sor. Ada: “Uzak değildi bombaların sesinde büyümüş çocukların sesleri” dediğimde iki kere ses kelimesi oluyor, bombaların içinde mi desem? Mehmet: Evet, öyle yap bence de. Ama fazla da göze batmıyordu. Ada: Bugün her dediğimi kabul ediyorsun. Mehmet: Uzak değildi bombaların içinde büyümüş çocukların sesleri, iyi bence. Mehmet: Melih nasıl bir adam, iyi mi? Ada: Melih mi bilmem? Benim hakkımdan çok şey biliyor. Ada: Melih’i boş ver, Sus Söyleme deyince aklıma bir film geldi. Yeşil Bir Dünya, diye. Orada Ayşegül Aldinç söylüyordu bu şarkıyı. Biliyor musun? Mehmet: Bilmiyorum, başka kim oynuyor? Ada: Tolga Savacı. Mehmet: Bir defa izlemiştim sanırım. Ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir sahne dışında. Hani Ayşegül Aldinç’in şarkı söylediği bir sahne vardı. Ada: Sus Söyleme’yi söylüyo...

Araf:Yoksun

Resim
 -Nerede buluşalım? -Taksim olur bence ne dersin? -Sen neresi dersen olur, İstanbul çok değişmiştir. -Değişti, saat 6 uygun mu? -Olur, fıstık Fıstık. Uzun zamandır fıstık yemiyorum. Uzun zamandır ‘Snoopy’ desenli bir şey kullanmıyorum, izlemiyorum. Bazı yerler, şarkılar, kokular seni hatırlatıyor. Yıllar geçmiş. Aynı koku sanki orada kalmış. Onunla en son buluştuğumuz yerde öylece saklanmış. Yıllar geçti o restoranta giden sokaktan geçmeyeli. Yolum da hiç düşmedi zaten. Taksim’de başka bir yere giderken başka bir sokak oraya çıkardı yolumu. Ne çok restoran yerini kahveciye ya da alışveriş dükkanına devretmişken, o restoran hala duruyordu. Adı da aynı hala:Araf. Orada gözlüğünü çıkarmış bekliyorsun sanki. O gün de öyleydi. 2010 Eylül. Hava sıcak değil, tshirtün üzerinde ince bir ceket giymiştim. Sen sadece siyah bir tshirt, üşümezdin. Umarım hala üşümüyorsundur. Ben zamanında geldim. Sen kim bilir kaç dakika önce. -Erkencisin. -Biraz önce geldim. -Girseydin içeri. -Seni bekledim. Ön...