Prenses K e l e b e k

Mehmet: Ne oldu? İkimiz aynı anda yazdık.

Ada: Sus söyleme diye bir şarkısı var Zülfü Livaneli’nin biliyor musun?

Mehmet: Ah evet, bayılıyorum ona.

Ada: En sevdiğim şarkısı.

Ada: Sana bir şey soracağım.

Mehmet: Sor.

Ada: “Uzak değildi bombaların sesinde büyümüş çocukların sesleri” dediğimde iki kere ses kelimesi oluyor, bombaların içinde mi desem?

Mehmet: Evet, öyle yap bence de. Ama fazla da göze batmıyordu.

Ada: Bugün her dediğimi kabul ediyorsun.

Mehmet: Uzak değildi bombaların içinde büyümüş çocukların sesleri, iyi bence.

Mehmet: Melih nasıl bir adam, iyi mi?

Ada: Melih mi bilmem? Benim hakkımdan çok şey biliyor.

Ada: Melih’i boş ver, Sus Söyleme deyince aklıma bir film geldi. Yeşil Bir Dünya, diye. Orada Ayşegül Aldinç söylüyordu bu şarkıyı. Biliyor musun?

Mehmet: Bilmiyorum, başka kim oynuyor?

Ada: Tolga Savacı.

Mehmet: Bir defa izlemiştim sanırım. Ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir sahne dışında. Hani Ayşegül Aldinç’in şarkı söylediği bir sahne vardı.

Ada: Sus Söyleme’yi söylüyor işte.

Mehmet: Hmm. Bana düşen çekip de gitmek dizesi çok güzel.

Ada: Bir şiir yazmıştım.

“Sus söyleme her şey ortada artık,

Susmak nasıl bir şeydir” diye başlayan.

Ada: Mehmet, eğer birinin yanında susabiliyor ve sıkılmıyorsam onunla evlenebilirim belki.

Mehmet: Güzel bir ölçüt. Elbette bir de şöyle, eğer susarak da bir şeyler paylaşabileceğimiz biri varsa işte onunla bütünleşmişiz demektir. Özdemir Asaf’ı seviyor musun? Bende el yazısıyla yazdığı şiirleri vardı, Hilal’e almıştım. Hilal çok severdi Özdemir Asaf’ı.

Ada: "Sana güzel deyorlar, 

Sakın olma."

Mehmet: Bence diğerleri kadar iyi değil ama yine de iyi.

Ada: Bilmiyorum

Mehmet: Turgut Uyar okudun mu? Hâlâ başlamadın değil mi?

Ada: Okudum, sana en başta demiştim, ama pek dinlemedin. Seninle tanışmadan önce de okumuştum.

Mehmet: Dinlemişimdir. Seni dinlemediğim görülmemiştir.

Ada: Ama sana bilmiyorum demiştim, şakasına.

Mehmet: Olsun, sorun değil. Oku yine de fazla geç olmadan. Büyük Saat’i. Melih de tersten konuşmaya başladı değil mi?

Ada: Bilmem ki, okurum alacağım kitabını zaten. Melih bugün iyi değilmiş pek. Neden Melih’i sorup duruyorsun?

Mehmet: Bilmem ki, aklıma geliyor işte, geldikçe soruyorum ya.

Ada: Ona sorsana deli.

Mehmet: Bilmiyorum ama bir süredir konuşmuyoruz, ben okuldan ayrıldığımdan beri. Sorun da yok. Ama ikimiz de arayıp sormuyoruz birbirimizi. Nedense artık.

Ada: Sana tersten şarkı söyleyeyim mi?

Mehmet: Söyle.

Ada: Yani sonra, şimdi nasıl söyleyeyim?

Mehmet: Peki ama sonra nerede ne zaman söyleyeceksin ki?

Ada: Bilmem söylerim, belki görüntülü.

Mehmet: Olmaz öyle, ben gerçeğini isterim. Bir gün söylersin değil mi?

Ada: Belki, çekinmezsem. Senin kitabin çıkacak mı?

Mehmet: Bilmem, yayınlarlarsa. Romanı biliyorsun, şiir de dergide çıkacak.

Ada: Ceylan nasıl? Artık sen ve Ceylan sizsiniz.

Mehmet: Biz olduk evet. Bugün telefon ağladı, kötü oldu, ağladı.

Ada: Neden uzakta olduğundan mı?

Mehmet: Uzakta evet, yalnız bir de. Ben ağlayacağım dedi birden, ben de ağlama dedim. Biraz konuştuk, düzeldi biraz. Biz olduk evet

Ada: İyi bakalım, düzeldi mi aranız?

Mehmet: İyi bakalım, bu sözü Fikret de çok kullanır.

Ada: Ben de kullanıyorum bazen. Karar verdin mi? 

Mehmet: Neye karar verdim mi?

Ada: Ceylan konusunda. Dün konuşmuştuk ya artık kararlısın gibi geldi bana.

Mehmet: Kararlı olmasam bile değişecek ne var ki? Her şey o karar verdiği için oluyor. Benim karar vermeye hakkım yok ki. Ama ben sana korkarak ve yanlış anlamanı göze alarak bir şey itiraf edeyim. Mesela Ceylan bana defalarca “Seni seviyorum.”, der. Ben de ona derim. Ama içimdeki burukluğu ve kararsızlık gibi görünen burukluğu neye bağlıyorum biliyor musun? Arada sırada düşünüyorum. Ceylan bana ayrılalım,  sevmeyi beceremiyorum derse, benim için hiçbir şey değişmeyecek. Üzgünüm.

Ada: Anladım.

Mehmet: Belki bu söylediğim ona saygısızlık gibi gelebilir sana.

Ada: Anlıyorum. Olabilir. Ama burukluğunu tam anlamıyorum.

Mehmet: Burukluk derken, tam bir bağımlılık, onun tarafından kuşatılmışlık hissetmem işte. Böyle işte.

Ada: Mehmet, sana bir şey soracağım ama kızacaksın. Ve belki çok anlamsız olacak.

Mehmet: Kızmam, ama cevapsız bırakabilirim.

Ada: O zaman ben de sormam.

Mehmet: Sor o zaman, bir cevap veririm söz.

Ada: Belki benimle sonradan konuşmazsın. Pek uzatmak da istemem, ama söylemesi zor, söyleyemedim de zaten, sende benimle ilgili bir şey mi var, ben mi yanlış anlıyorum? 

Mehmet: Seninle ilgili ne gibi bir şey?

Ada: Ne demek istediğimi anladın işte.

Mehmet: Sana bir şey soracağım ben de. Vereceğin cevaba göre ben de cevabımı veririm, tamam mı?

Ada: Sorduğun soruya bağlı.

Mehmet: Pek uzatmak da istemem, ama söylemesi zor, söyleyemedim de zaten, sende benimle ilgili bir şey mi var, ben mi yanlış anlıyorum? 

Ada: Sorularımız da aynı diyorsun. 

Mehmet: P r e n s e s.

Mehmet: K e l e b e k

Ada: Bana düzgün cevap ver. Bu ne demek oluyor anlamıyorum.

Mehmet: En azından cevapsız bırakmadım ve sinirlenmedim. Şaşırdım ama.

Ada: Ben söyleyeyim o zaman. An itibarı ile kafanı karıştıracağım

Mehmet: Bir dakika, dur Ada. 

Ada: Ama bugünden sonra kafanın karışmamasını temenni ederim

Mehmet: Dursana!

Ada: Durdum.

Mehmet: Başka konulardan bahsedelim Ada, n'olur.

Ada: Peki

Mehmet: Benim sorum cevapsız kalsın.

Ada: Söz verdiğim için söyleyecektim.

Mehmet: Korkuyorum sadece bu yüzden dur dedim. 

Ada: Korkulacak bir şey yok.

Mehmet: Olsun, korkuyorum ben.

Ada: Kafanı cok karıştırırdım, söylememem daha iyi. Ama susacağım.

Mehmet: Susmak güzel değil mi?

Ada: Bilmem ki olabilir ya da söyleyeyim mi çok basit bir şey. Senin eski bir mailini gördüm. Beni Relen diye kaydetmişsin, rüzgar diye bir şarkı yollamışsın. Öyle işte, uyumam lazım.

Mehmet: Peki Ada, uyu Relen.

Ada: Bana kızıyorsun değil mi?

Mehmet: Hiç.

Ada: Neden öyle dedin, sanki sinirli gibisin.

Mehmet: Öyle gelmesin.

Ada: Ceylan sahiden komik ve iyi bir kız.

Mehmet: Ben bazen zamana inanmak istiyorum biliyor musun?

Ada: Bilmiyorum.

Mehmet: Kendimi çok suçlamaya başladım ben, çok fazla.

Ada: Ne için suçluyorsun?

Mehmet: İşte suçluyorum, bilmem ki…

Ada: Ceylan ile mi ilgili?

Mehmet: Ada kötü oldum sanırım ben.

Ada: Neden be Mehmetcim?

Mehmet: Adacım.

Ada: Dinliyorum.

Başka bir akşam

Mehmet: Nasılsınız Ada hanım?

Ada: İyiyim, siz?

Mehmet: İyiyim Adacım. Resmin çok güzel olmuş.

Ada: Teşekkür ederim. Bir resim daha yaptım. Sana yollayayım.

Mehmet: Yolla. Bu şekli eskiden ben de çizerdim.

Ada: Bir de utanmadan adını karışık koydum. Dün kötü bir rüya gördüm. Aslında çok kötü değildi, anlamı kötüymüş.

Mehmet: Ne gördün, anlatsana?

Ada: Yılan gördüm, yılandan solucana dönen bir canlı. Sonra annemle işte birileri daha var. Çatıya çıkıyoruz. Ben korkuyorum. Banyo gördüm.

Mehmet: Demek yılan gördün. Bence solunana dönüşmesi iyiye işarettir.

Ada: Bilmem ki. Absürt rüyalar görüyorum. Geçende de abimin asker olduğunu gördüm.

Ada: Olabilir, onu çok özledim.

Mehmet: Ne zaman geliyor?

Ada: Ağustos gibi. Sergül ile Hakan sevgiliymiş biliyor musun? Çok şaşırdım, kız yirmi yaşında, Hakan kırklarında.

Mehmet: Biliyorum.

Ada: Düşünsene 40 yaşında.

Mehmet: Evet, maalesef. Aslında bakarsan bence yaş önemli değil. Ama Hakan iyi bir insan değil.

Ada: Evet yaş önemli değil. Ama bu yaş ne zaman önemli değil biliyor musun? 

Mehmet: Yaş ne zaman önemli değil?

Ada: Sergül sence nasıl biri?

Mehmet: Yaş ne zaman önemli değil?

Ada: Benim soruma cevap ver lütfen.

Mehmet: Peki. Sergül iyi bir kız, ama hâlâ küçük.

Ada: Ben de inanamadım sevgili olduklarına. Lisedeyken de sevgililermiş. Ama ben liseden mezun olduğumda böyle değildin.

Mehmet: Bence de değildin.

Ada: Ah, Mehmet, sen nereden bileceksin. Biraz çatlaktım.

Mehmet: Bana kalırsa sen çatlak falan değil de biraz delisin.

Ada: Olabilir.

Mehmet: Kahve içelim olur mu?

Ada: Olur.

Mehmet: Bizim kafede de en güzel kahveyi yaparım sana. En güzel çayı da.

Ada: Yok bence bana yapma.

Mehmet: İyi, ben de kendime yaparım, zıkkım iç.

Ada: Sağ olasın. Ama en güzeli benimki olmasın.

Mehmet: Bence en güzeli olmalı! İşime karışmasana, ben patron değil miyim?

Ada: Müşteriler her şeye karışır ki!

Mehmet: Benimkiler karışamaz, hem sen müşterim olamazsın.

Ada: Neden?

Mehmet: Bilmem ki, olma işte.

Ada: Sen de en güzel kahveyi sevgiline yapacaksın.

Mehmet: Evet, doğru.

Ada: Ben doğruyum. Ceylan’dan sonra bana güzel kahve yapabilirsin.

Mehmet: Bu cümlene yorum yapmam ben. Söylenmesi gereken söylendikten sonra. Önemli değil gerisi.

Ada: O ne yahu onu anlamadım. Söyle bakalım, konuyu değiştirdim sanma.

Mehmet: A d a, Ada!

Ada: Efendim, Mehmetcim?

Mehmet: Yapma, Ada. Sana bir şey sorayım ben.

Ada: Sor bakalım.

Mehmet: Bu resimdeki eteğin o gün Taksim’de giydiğin mi?

Ada: Evet.

Mehmet: Burası okul mu?

Ada: Evet.

Mehmet: Çok değişik bir şeysin. Uçuyorsun, sonra susuyorsun. İşin mi var?

Ada: Yok. Hiç. Bir tek seninle konuşuyorum. Nasıl bir şey?

Mehmet: Güzel bir şey.

Ada: Ah Mehmet. Ben uyuyorum.

Mehmet: K e l e b e k

Ada: Bana kelebek deme, korkuyorum.

Mehmet: Neden Ada?

Ada: Öyle, belki bir gün söylerim. Gözlerim ağrıyor.

Mehmet: Gözlüklerini takmamakta ısrarlı olmasan, ağrımaz belki.

Ada: Damlanın tadı ağzıma geliyor.

Mehmet: Delisin.

Ada: Yeni Türkü ne kadar güzel, 443 kere Öyle Sevdik Seni’yi dinledim.

Mehmet: Ben de çok seviyorum, hatırlar mısın ilk defa onların konserinde tanışmıştık okulda seninle. 

Ada: Evet, ne yağmurlu bir gündü ya. Of, yine aynı hatayı yaptım. Word’de listeleri geçirirken. Siz dükkân açacaksınız ya belki Yeni Türkü çalarsınız.

Mehmet: Çalarız tabi. Hem daha bugün konuştuk bile. Konserde ne güzeldin Ada.

Ada: Sanki yıllar önce tanışmış gibiydik. “Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın. Kendin içindeyken kafan dışındaysa çaresi yok kardeşim, her akşam böyle kederlenip mutsuz olacaksın.”

Mehmet: Bu parçayı söyleyeceğini o kadar iyi biliyordum ki, ama ukalalık olmasın diye söylemedim.

Ada: Öyle bakma Mehmet! Ceylan nasıl?

Mehmet: Sanırım gelecek yıl ben de gideceğim.

Ada: Ceylan’ın yanına mı?

Mehmet: O döner o zaman kadar.

Ada: Neden gideceksin o zaman?

Mehmet: Erasmus için işte, neden olacak deli?

Ada: Ne bileyim?

Mehmet: Ben bu üniversiteye o yüzden girdim ya zaten. Ben İtalya’dayken gelsene, Bologna’ya. Olmaz mı? Beklerim seni.

Ada: Olabilir belki.

Mehmet: Venedik’e gideriz sonra. Çok güzelmiş. Eski adı Serenissama’ymış. Van Gogh çok güzel bi resim yapmış ya Venice diye, Venedik’te sabah.

Ada: Ben uyuyayım, geç oldu.

Mehmet: İyi geceler.

Başka bir gün

Ada: Kelebek bulutu nedir?

Mehmet: Cemal Süreya’nın bir şiiri vardı, Çekirge Bulutu diye. Bu da benim aklıma geldi. Kelebekler güzeldir. Bu resmini çok seviyorum Ada.

Ada: Hangisini? 

Mehmet: Okulun oradakini.

Ada: Çok komik çıkmışım.

Mehmet: Hayır çok kelebek çıkmışsın. Ama gözlerinde bir buğu var orada, Gülümsüyorsun ama böyle dökülmeye hazır yaşlar var sanki.

Ada: O gün hüzünlüydüm.

Mehmet: Allah’a dua edeceğim, senin hiç üzülmemen için. Ağlama hiç. Bu resmini istiyorum.

Ada: Bulabilirsem getireyim.

Mehmet: A  d    a !

Ada: Neden böyle tane tane söylüyorsun?

Mehmet: Böyle olunca büyüyorsun, sanki yakınlaşıyorsun.

Ada: Küçük müyüm sanki?

Mehmet: Küçük, küçücük.

Ada: Kelebek bulutu ben miyim peki?

Mehmet: Sensin.

Ada: Ne söyleyeceksin?

Mehmet: Ben de nehirim.

Mehmet: Adacığım...

Mehmet: Sen de bir şey ol.

Ada: Ne olacağımı söyle.

Mehmet: Kelebek.

Ada: Onu olmuştum.

Mehmet: Prenses.

Ada: Onu da başkaları oldu.

Mehmet: Meleğim ol. Ada dur, bir şey söyleme. Kusura bakma, dur dedim. Konuşma, Özür dilerim. Beni duymuyor musun?

Ada: Duyuyorum.

Mehmet: Ada ben dayanamadım. Dinliyorsun değil mi? İyi geceler dile bana

Ada: İyi geceler.

Mehmet: Ada ben korkuyorum.

Ada: Neden?

Mehmet: Senin susmandan.

Ada: Konuşma dedin az önce, sus dedin.

Mehmet: Evet, korktum çünkü.

Ada: Ne diyeceğimi biliyor musun?

Mehmet: Tahmin ediyorum sadece.

Ada: Ne diyeceğim peki?

Mehmet: Ceylan ile ilgili şeyler sanırım.

Ada: Merak etme bir şey söylemeyeceğim. İyi geceler.

Mehmet: İyi geceler sana da.

Mehmet: Melek.

Ada: Hayır, hayır! Beni yanlış anlama Mehmet. Ben melek değilim. Zaten öyle biri olabilseydim de yine bozulurdum sana. Başka bir insana söylediğin şeyi bana gelip söylediğin için, birincisi bu. İkincisi Ceylan’ı sevdiğin için. Üçüncüsü de benim bilmediğin için.

Mehmet: Ada, bu ikincisi konusunda emin değilim ama. Böyle düşünmenin suçlusu senden başkası değil.

Ada: Benim düşünmemin mi? 

Mehmet: Senin düşünmenin.

Ada: Ben suçlu olabilirim belki. Ama orada değilim. Sevgili iseniz seviyorsundur. Aslında Mehmet bakarsan sorun Ceylan da değil.

Mehmet: İşte!

Ada: Özür dilerim

Mehmet: Ada şimdi bahsedeceklerin beni çok korkutuyor anlıyor musun?

Ada: Neden korkuyorsun peki?

Mehmet:Dört aydır anlamıyorsun.

Ada: Neden korkuyorsun? 

Mehmet: Ada bir gün bunların hepsini sana anlatmayı, anlatabilecek olmayı çok isterim ben.

Ada: Neden şimdi değil?

Mehmet: Ben kötüyüm biliyor musun? Hem de uzun süredir.

Ada: Bilmiyorum.

Mehmet: İyi Ada, boş ver.

Ada: Dinliyorum, söyler misin?

Mehmet: Ada senden bir şey isteyeceğim, yapar mısın?

Ada: Söyle

Mehmet: Şimdi bütün cesaretimi toplayıp sana bir şey diyeceğim. Sonra isteyeceğim bunu. “Meleğim Ol.” sözü benim taa başında sana söylemek istediğim bir sözdü. Çok önceleri. Şimdi de bunu söyleyince bana söyleyeceklerin nelerdi? Seni susturdum ya, bana ne diyecektin?

Ada: Ceylan konusu onu dedim.

Mehmet: Bana kendinle ilgili olanları söyle. Başlatma Ceylan’dan şimdi.

Ada: Ben de söze başlamıştım, yanlış anlayacağını bilerek. Şu anda da doğru anlaşılmayacak şeyler söyleyeceğim. Muhtemelen hoşlanmayacaksın dediğimden.

Mehmet: Söyle!

Ada: Seninle ilk tanıştığımız gün hâlâ aklımda. Seninle konuşmayı çok seviyorum. İnanılmaz bir zevk. Bir de sende bir şey vardı. Ben çok önce anlamıştım seni. Ama ısarcı olmaman mı bilmiyorum, en başından beri farklıydın. Ama ben seni yine de oraya koyamadım. Şimdi de kafam çok dolu. Sen bana prenses ya da kelebek deyince kalbim duruyor. Başkası sevse böyle güzel olmaz biliyorum. Böyle güzel sevemez. Etkileniyorum. Hoşuma gidiyor söylediklerin. Seni kaybedemem. Ama meleğin olamam. Seni üzmek istemiyorum. Bırakmak. Tanıdığım en deli insansın. Bazen sabahın köründe bir şarkı yollaman, bazen bir kelebek demen kalbimde bir kelebeğin uçmasına sebep oluyor. Beni anlamayacaksın. Ben de kendimi anlayamıyorum. Daha yeni bitmişken Kaan ile çok zor birinin hayatında olmam.

Mehmet: Seni anlıyorum.

Ada: Kızdın. İstersen uzak durabilirsin.

Mehmet: Ben sana daha önce yeterince kızmıştım Ada. Şimdi kızmama gerek yok.

Ada: Neden kızmıştın bana?

Mehmet: Sana söylemiştim kızdığımı. Ama sebebini söylememiştim.

Ada: Evet, neden kızmıştın peki?

Mehmet: Sebebi Ceylan’dı.

Ada: Ne dedim ki ben?

Mehmet: Bir şey demedin. Ama benim seni suçlamam gibi saçma bir durum daha olamaz. Yani bu konuda. Ama suçladım işte.

Ada: Ne dedim peki, Ceylan konusunda?

Mehmet: Bir şey dediğin için değil. 

Ada: Ne yaptım peki?

Mehmet: Şimdi yaptığın korktuğumdu. Ben seni bu ana kadar bu söyleyeceklerin yüzünde susturuyordum Ada. Ceylan konusunda rahatça konuşuyordum sana zaten. Sorun değildi. Ama sen “ora” diye bir yerden bahsettin ya. İşte ben o yerin varlığına pek inanmıyorum.

Ada: O ne demek şimdi?

Mehmet: O konuda seni suçlayamam saçma ama suçluyorum, sen izin verdin bana.

Ada: NEDEN?

Mehmet: Yanlış anlayacaksın ama. Ada ben çok saçmaladım gece gece. Seni üzerim.

Ada: Söyle! Biliyorum sanki söyleyeceğin şeyi.

Mehmet: Bak Ada, söylemem gereken her şeyi söyledim. Bunun üzerine ne söylesem gereksiz olur.

Ada: Anlaşmıştık, her şeyi söyleyecektik.

Mehmet: Ben bu kızı sevmiyorum Ada. Eminim, sorun aslında burada yani. O sıralarda nasıl desem yani ilk suskunlaşmaya başladığım sıralardı işte biraz uzak kalmak beni rahatlatıyordu. Kimden uzak kalmak? Senden. Sonra o geldi. Her şey hızlı oldu. Ama nasıl desem onu sevemedim. 

Ada: Anladım.

Mehmet: Davranışlarımdaki dengesizlik beni çok sinirlendiriyor. Ben böyle yapmamalıydım. Hatta bu olacakları bilseydim seni tanımamak pahasına olsa o konsere gelmezdim.

Ada: Özür dilerim. Eğer uzaklaşmak istiyorsan, üzülürüm ama anlayabilirim.

Mehmet: Ben sana bir şey sorayım, biz kimiz? Daha öncede sorduğumu hatırlıyorsun değil mi? Ada şimdi açık son derece açık konuşalım. Benim Ceylan’a söylemediğim sevgi sözcüğü kalmadı. Bak ama bir gün bana dedi ki, sen benim cücem ol, ben de ona sen benim pamuk prensesim olursun dedim. O da bana prensesin farklı biri dedi. Ben ona prenses dememiştim, gerçek prenses değildi. Senin de farkındaydı. Ona yanlışlıkla bir gün Ada demiştim... Anlatabiliyor muyum? Ama sana en küçük söylediğim bir sözle nasıl desem ona söylediklerimin tamamını birden söylemiş olmaktan daha fazlasını hissediyordum. Yani kelebek mesela… Ben böyle hissederken sen de buna benzer bir şeyler hissederken şimdi biz birbirimizin neyi olmuş olduk Ada söyle bana, ağlamadan, susmadan. 

Ada: Bilmiyorum!Mehmet: Ne oldu? İkimiz aynı anda yazdık.

Ada: Sus söyleme diye bir şarkısı var Zülfü Livaneli’nin biliyor musun?

Mehmet: Ah evet, bayılıyorum ona.

Ada: En sevdiğim şarkısı.

Ada: Sana bir şey soracağım.

Mehmet: Sor.

Ada: “Uzak değildi bombaların sesinde büyümüş çocukların sesleri” dediğimde iki kere ses kelimesi oluyor, bombaların içinde mi desem?

Mehmet: Evet, öyle yap bence de. Ama fazla da göze batmıyordu.

Ada: Bugün her dediğimi kabul ediyorsun.

Mehmet: Uzak değildi bombaların içinde büyümüş çocukların sesleri, iyi bence.

Mehmet: Melih nasıl bir adam, iyi mi?

Ada: Melih mi bilmem? Benim hakkımdan çok şey biliyor.

Ada: Melih’i boş ver, Sus Söyleme deyince aklıma bir film geldi. Yeşil Bir Dünya, diye. Orada Ayşegül Aldinç söylüyordu bu şarkıyı. Biliyor musun?

Mehmet: Bilmiyorum, başka kim oynuyor?

Ada: Tolga Savacı.

Mehmet: Bir defa izlemiştim sanırım. Ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir sahne dışında. Hani Ayşegül Aldinç’in şarkı söylediği bir sahne vardı.

Ada: Sus Söyleme’yi söylüyor işte.

Mehmet: Hmm. Bana düşen çekip de gitmek dizesi çok güzel.

Ada: Bir şiir yazmıştım.

“Sus söyleme her şey ortada artık,

Susmak nasıl bir şeydir” diye başlayan.

Ada: Mehmet, eğer birinin yanında susabiliyor ve sıkılmıyorsam onunla evlenebilirim belki.

Mehmet: Güzel bir ölçüt. Elbette bir de şöyle, eğer susarak da bir şeyler paylaşabileceğimiz biri varsa işte onunla bütünleşmişiz demektir. Özdemir Asaf’ı seviyor musun? Bende el yazısıyla yazdığı şiirleri vardı, Hilal’e almıştım. Hilal çok severdi Özdemir Asaf’ı.

Ada: "Sana güzel deyorlar, 

Sakın olma."

Mehmet: Bence diğerleri kadar iyi değil ama yine de iyi.

Ada: Bilmiyorum

Mehmet: Turgut Uyar okudun mu? Hâlâ başlamadın değil mi?

Ada: Okudum, sana en başta demiştim, ama pek dinlemedin. Seninle tanışmadan önce de okumuştum.

Mehmet: Dinlemişimdir. Seni dinlemediğim görülmemiştir.

Ada: Ama sana bilmiyorum demiştim, şakasına.

Mehmet: Olsun, sorun değil. Oku yine de fazla geç olmadan. Büyük Saat’i. Melih de tersten konuşmaya başladı değil mi?

Ada: Bilmem ki, okurum alacağım kitabını zaten. Melih bugün iyi değilmiş pek. Neden Melih’i sorup duruyorsun?

Mehmet: Bilmem ki, aklıma geliyor işte, geldikçe soruyorum ya.

Ada: Ona sorsana deli.

Mehmet: Bilmiyorum ama bir süredir konuşmuyoruz, ben okuldan ayrıldığımdan beri. Sorun da yok. Ama ikimiz de arayıp sormuyoruz birbirimizi. Nedense artık.

Ada: Sana tersten şarkı söyleyeyim mi?

Mehmet: Söyle.

Ada: Yani sonra, şimdi nasıl söyleyeyim?

Mehmet: Peki ama sonra nerede ne zaman söyleyeceksin ki?

Ada: Bilmem söylerim, belki görüntülü.

Mehmet: Olmaz öyle, ben gerçeğini isterim. Bir gün söylersin değil mi?

Ada: Belki, çekinmezsem. Senin kitabin çıkacak mı?

Mehmet: Bilmem, yayınlarlarsa. Romanı biliyorsun, şiir de dergide çıkacak.

Ada: Ceylan nasıl? Artık sen ve Ceylan sizsiniz.

Mehmet: Biz olduk evet. Bugün telefon ağladı, kötü oldu, ağladı.

Ada: Neden uzakta olduğundan mı?

Mehmet: Uzakta evet, yalnız bir de. Ben ağlayacağım dedi birden, ben de ağlama dedim. Biraz konuştuk, düzeldi biraz. Biz olduk evet

Ada: İyi bakalım, düzeldi mi aranız?

Mehmet: İyi bakalım, bu sözü Fikret de çok kullanır.

Ada: Ben de kullanıyorum bazen. Karar verdin mi? 

Mehmet: Neye karar verdim mi?

Ada: Ceylan konusunda. Dün konuşmuştuk ya artık kararlısın gibi geldi bana.

Mehmet: Kararlı olmasam bile değişecek ne var ki? Her şey o karar verdiği için oluyor. Benim karar vermeye hakkım yok ki. Ama ben sana korkarak ve yanlış anlamanı göze alarak bir şey itiraf edeyim. Mesela Ceylan bana defalarca “Seni seviyorum.”, der. Ben de ona derim. Ama içimdeki burukluğu ve kararsızlık gibi görünen burukluğu neye bağlıyorum biliyor musun? Arada sırada düşünüyorum. Ceylan bana ayrılalım,  sevmeyi beceremiyorum derse, benim için hiçbir şey değişmeyecek. Üzgünüm.

Ada: Anladım.

Mehmet: Belki bu söylediğim ona saygısızlık gibi gelebilir sana.

Ada: Anlıyorum. Olabilir. Ama burukluğunu tam anlamıyorum.

Mehmet: Burukluk derken, tam bir bağımlılık, onun tarafından kuşatılmışlık hissetmem işte. Böyle işte.

Ada: Mehmet, sana bir şey soracağım ama kızacaksın. Ve belki çok anlamsız olacak.

Mehmet: Kızmam, ama cevapsız bırakabilirim.

Ada: O zaman ben de sormam.

Mehmet: Sor o zaman, bir cevap veririm söz.

Ada: Belki benimle sonradan konuşmazsın. Pek uzatmak da istemem, ama söylemesi zor, söyleyemedim de zaten, sende benimle ilgili bir şey mi var, ben mi yanlış anlıyorum? 

Mehmet: Seninle ilgili ne gibi bir şey?

Ada: Ne demek istediğimi anladın işte.

Mehmet: Sana bir şey soracağım ben de. Vereceğin cevaba göre ben de cevabımı veririm, tamam mı?

Ada: Sorduğun soruya bağlı.

Mehmet: Pek uzatmak da istemem, ama söylemesi zor, söyleyemedim de zaten, sende benimle ilgili bir şey mi var, ben mi yanlış anlıyorum? 

Ada: Sorularımız da aynı diyorsun. 

Mehmet: P r e n s e s.

Mehmet: K e l e b e k

Ada: Bana düzgün cevap ver. Bu ne demek oluyor anlamıyorum.

Mehmet: En azından cevapsız bırakmadım ve sinirlenmedim. Şaşırdım ama.

Ada: Ben söyleyeyim o zaman. An itibarı ile kafanı karıştıracağım

Mehmet: Bir dakika, dur Ada. 

Ada: Ama bugünden sonra kafanın karışmamasını temenni ederim

Mehmet: Dursana!

Ada: Durdum.

Mehmet: Başka konulardan bahsedelim Ada, n'olur.

Ada: Peki

Mehmet: Benim sorum cevapsız kalsın.

Ada: Söz verdiğim için söyleyecektim.

Mehmet: Korkuyorum sadece bu yüzden dur dedim. 

Ada: Korkulacak bir şey yok.

Mehmet: Olsun, korkuyorum ben.

Ada: Kafanı cok karıştırırdım, söylememem daha iyi. Ama susacağım.

Mehmet: Susmak güzel değil mi?

Ada: Bilmem ki olabilir ya da söyleyeyim mi çok basit bir şey. Senin eski bir mailini gördüm. Beni Relen diye kaydetmişsin, rüzgar diye bir şarkı yollamışsın. Öyle işte, uyumam lazım.

Mehmet: Peki Ada, uyu Relen.

Ada: Bana kızıyorsun değil mi?

Mehmet: Hiç.

Ada: Neden öyle dedin, sanki sinirli gibisin.

Mehmet: Öyle gelmesin.

Ada: Ceylan sahiden komik ve iyi bir kız.

Mehmet: Ben bazen zamana inanmak istiyorum biliyor musun?

Ada: Bilmiyorum.

Mehmet: Kendimi çok suçlamaya başladım ben, çok fazla.

Ada: Ne için suçluyorsun?

Mehmet: İşte suçluyorum, bilmem ki…

Ada: Ceylan ile mi ilgili?

Mehmet: Ada kötü oldum sanırım ben.

Ada: Neden be Mehmetcim?

Mehmet: Adacım.

Ada: Dinliyorum.

Başka bir akşam

Mehmet: Nasılsınız Ada hanım?

Ada: İyiyim, siz?

Mehmet: İyiyim Adacım. Resmin çok güzel olmuş.

Ada: Teşekkür ederim. Bir resim daha yaptım. Sana yollayayım.

Mehmet: Yolla. Bu şekli eskiden ben de çizerdim.

Ada: Bir de utanmadan adını karışık koydum. Dün kötü bir rüya gördüm. Aslında çok kötü değildi, anlamı kötüymüş.

Mehmet: Ne gördün, anlatsana?

Ada: Yılan gördüm, yılandan solucana dönen bir canlı. Sonra annemle işte birileri daha var. Çatıya çıkıyoruz. Ben korkuyorum. Banyo gördüm.

Mehmet: Demek yılan gördün. Bence solunana dönüşmesi iyiye işarettir.

Ada: Bilmem ki. Absürt rüyalar görüyorum. Geçende de abimin asker olduğunu gördüm.

Ada: Olabilir, onu çok özledim.

Mehmet: Ne zaman geliyor?

Ada: Ağustos gibi. Sergül ile Hakan sevgiliymiş biliyor musun? Çok şaşırdım, kız yirmi yaşında, Hakan kırklarında.

Mehmet: Biliyorum.

Ada: Düşünsene 40 yaşında.

Mehmet: Evet, maalesef. Aslında bakarsan bence yaş önemli değil. Ama Hakan iyi bir insan değil.

Ada: Evet yaş önemli değil. Ama bu yaş ne zaman önemli değil biliyor musun? 

Mehmet: Yaş ne zaman önemli değil?

Ada: Sergül sence nasıl biri?

Mehmet: Yaş ne zaman önemli değil?

Ada: Benim soruma cevap ver lütfen.

Mehmet: Peki. Sergül iyi bir kız, ama hâlâ küçük.

Ada: Ben de inanamadım sevgili olduklarına. Lisedeyken de sevgililermiş. Ama ben liseden mezun olduğumda böyle değildin.

Mehmet: Bence de değildin.

Ada: Ah, Mehmet, sen nereden bileceksin. Biraz çatlaktım.

Mehmet: Bana kalırsa sen çatlak falan değil de biraz delisin.

Ada: Olabilir.

Mehmet: Kahve içelim olur mu?

Ada: Olur.

Mehmet: Bizim kafede de en güzel kahveyi yaparım sana. En güzel çayı da.

Ada: Yok bence bana yapma.

Mehmet: İyi, ben de kendime yaparım, zıkkım iç.

Ada: Sağ olasın. Ama en güzeli benimki olmasın.

Mehmet: Bence en güzeli olmalı! İşime karışmasana, ben patron değil miyim?

Ada: Müşteriler her şeye karışır ki!

Mehmet: Benimkiler karışamaz, hem sen müşterim olamazsın.

Ada: Neden?

Mehmet: Bilmem ki, olma işte.

Ada: Sen de en güzel kahveyi sevgiline yapacaksın.

Mehmet: Evet, doğru.

Ada: Ben doğruyum. Ceylan’dan sonra bana güzel kahve yapabilirsin.

Mehmet: Bu cümlene yorum yapmam ben. Söylenmesi gereken söylendikten sonra. Önemli değil gerisi.

Ada: O ne yahu onu anlamadım. Söyle bakalım, konuyu değiştirdim sanma.

Mehmet: A d a, Ada!

Ada: Efendim, Mehmetcim?

Mehmet: Yapma, Ada. Sana bir şey sorayım ben.

Ada: Sor bakalım.

Mehmet: Bu resimdeki eteğin o gün Taksim’de giydiğin mi?

Ada: Evet.

Mehmet: Burası okul mu?

Ada: Evet.

Mehmet: Çok değişik bir şeysin. Uçuyorsun, sonra susuyorsun. İşin mi var?

Ada: Yok. Hiç. Bir tek seninle konuşuyorum. Nasıl bir şey?

Mehmet: Güzel bir şey.

Ada: Ah Mehmet. Ben uyuyorum.

Mehmet: K e l e b e k

Ada: Bana kelebek deme, korkuyorum.

Mehmet: Neden Ada?

Ada: Öyle, belki bir gün söylerim. Gözlerim ağrıyor.

Mehmet: Gözlüklerini takmamakta ısrarlı olmasan, ağrımaz belki.

Ada: Damlanın tadı ağzıma geliyor.

Mehmet: Delisin.

Ada: Yeni Türkü ne kadar güzel, 443 kere Öyle Sevdik Seni’yi dinledim.

Mehmet: Ben de çok seviyorum, hatırlar mısın ilk defa onların konserinde tanışmıştık okulda seninle. 

Ada: Evet, ne yağmurlu bir gündü ya. Of, yine aynı hatayı yaptım. Word’de listeleri geçirirken. Siz dükkân açacaksınız ya belki Yeni Türkü çalarsınız.

Mehmet: Çalarız tabi. Hem daha bugün konuştuk bile. Konserde ne güzeldin Ada.

Ada: Sanki yıllar önce tanışmış gibiydik. “Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın. Kendin içindeyken kafan dışındaysa çaresi yok kardeşim, her akşam böyle kederlenip mutsuz olacaksın.”

Mehmet: Bu parçayı söyleyeceğini o kadar iyi biliyordum ki, ama ukalalık olmasın diye söylemedim.

Ada: Öyle bakma Mehmet! Ceylan nasıl?

Mehmet: Sanırım gelecek yıl ben de gideceğim.

Ada: Ceylan’ın yanına mı?

Mehmet: O döner o zaman kadar.

Ada: Neden gideceksin o zaman?

Mehmet: Erasmus için işte, neden olacak deli?

Ada: Ne bileyim?

Mehmet: Ben bu üniversiteye o yüzden girdim ya zaten. Ben İtalya’dayken gelsene, Bologna’ya. Olmaz mı? Beklerim seni.

Ada: Olabilir belki.

Mehmet: Venedik’e gideriz sonra. Çok güzelmiş. Eski adı Serenissama’ymış. Van Gogh çok güzel bi resim yapmış ya Venice diye, Venedik’te sabah.

Ada: Ben uyuyayım, geç oldu.

Mehmet: İyi geceler.

Başka bir gün

Ada: Kelebek bulutu nedir?

Mehmet: Cemal Süreya’nın bir şiiri vardı, Çekirge Bulutu diye. Bu da benim aklıma geldi. Kelebekler güzeldir. Bu resmini çok seviyorum Ada.

Ada: Hangisini? 

Mehmet: Okulun oradakini.

Ada: Çok komik çıkmışım.

Mehmet: Hayır çok kelebek çıkmışsın. Ama gözlerinde bir buğu var orada, Gülümsüyorsun ama böyle dökülmeye hazır yaşlar var sanki.

Ada: O gün hüzünlüydüm.

Mehmet: Allah’a dua edeceğim, senin hiç üzülmemen için. Ağlama hiç. Bu resmini istiyorum.

Ada: Bulabilirsem getireyim.

Mehmet: A  d    a !

Ada: Neden böyle tane tane söylüyorsun?

Mehmet: Böyle olunca büyüyorsun, sanki yakınlaşıyorsun.

Ada: Küçük müyüm sanki?

Mehmet: Küçük, küçücük.

Ada: Kelebek bulutu ben miyim peki?

Mehmet: Sensin.

Ada: Ne söyleyeceksin?

Mehmet: Ben de nehirim.

Mehmet: Adacığım...

Mehmet: Sen de bir şey ol.

Ada: Ne olacağımı söyle.

Mehmet: Kelebek.

Ada: Onu olmuştum.

Mehmet: Prenses.

Ada: Onu da başkaları oldu.

Mehmet: Meleğim ol. Ada dur, bir şey söyleme. Kusura bakma, dur dedim. Konuşma, Özür dilerim. Beni duymuyor musun?

Ada: Duyuyorum.

Mehmet: Ada ben dayanamadım. Dinliyorsun değil mi? İyi geceler dile bana

Ada: İyi geceler.

Mehmet: Ada ben korkuyorum.

Ada: Neden?

Mehmet: Senin susmandan.

Ada: Konuşma dedin az önce, sus dedin.

Mehmet: Evet, korktum çünkü.

Ada: Ne diyeceğimi biliyor musun?

Mehmet: Tahmin ediyorum sadece.

Ada: Ne diyeceğim peki?

Mehmet: Ceylan ile ilgili şeyler sanırım.

Ada: Merak etme bir şey söylemeyeceğim. İyi geceler.

Mehmet: İyi geceler sana da.

Mehmet: Melek.

Ada: Hayır, hayır! Beni yanlış anlama Mehmet. Ben melek değilim. Zaten öyle biri olabilseydim de yine bozulurdum sana. Başka bir insana söylediğin şeyi bana gelip söylediğin için, birincisi bu. İkincisi Ceylan’ı sevdiğin için. Üçüncüsü de benim bilmediğin için.

Mehmet: Ada, bu ikincisi konusunda emin değilim ama. Böyle düşünmenin suçlusu senden başkası değil.

Ada: Benim düşünmemin mi? 

Mehmet: Senin düşünmenin.

Ada: Ben suçlu olabilirim belki. Ama orada değilim. Sevgili iseniz seviyorsundur. Aslında Mehmet bakarsan sorun Ceylan da değil.

Mehmet: İşte!

Ada: Özür dilerim

Mehmet: Ada şimdi bahsedeceklerin beni çok korkutuyor anlıyor musun?

Ada: Neden korkuyorsun peki?

Mehmet:Dört aydır anlamıyorsun.

Ada: Neden korkuyorsun? 

Mehmet: Ada bir gün bunların hepsini sana anlatmayı, anlatabilecek olmayı çok isterim ben.

Ada: Neden şimdi değil?

Mehmet: Ben kötüyüm biliyor musun? Hem de uzun süredir.

Ada: Bilmiyorum.

Mehmet: İyi Ada, boş ver.

Ada: Dinliyorum, söyler misin?

Mehmet: Ada senden bir şey isteyeceğim, yapar mısın?

Ada: Söyle

Mehmet: Şimdi bütün cesaretimi toplayıp sana bir şey diyeceğim. Sonra isteyeceğim bunu. “Meleğim Ol.” sözü benim taa başında sana söylemek istediğim bir sözdü. Çok önceleri. Şimdi de bunu söyleyince bana söyleyeceklerin nelerdi? Seni susturdum ya, bana ne diyecektin?

Ada: Ceylan konusu onu dedim.

Mehmet: Bana kendinle ilgili olanları söyle. Başlatma Ceylan’dan şimdi.

Ada: Ben de söze başlamıştım, yanlış anlayacağını bilerek. Şu anda da doğru anlaşılmayacak şeyler söyleyeceğim. Muhtemelen hoşlanmayacaksın dediğimden.

Mehmet: Söyle!

Ada: Seninle ilk tanıştığımız gün hâlâ aklımda. Seninle konuşmayı çok seviyorum. İnanılmaz bir zevk. Bir de sende bir şey vardı. Ben çok önce anlamıştım seni. Ama ısarcı olmaman mı bilmiyorum, en başından beri farklıydın. Ama ben seni yine de oraya koyamadım. Şimdi de kafam çok dolu. Sen bana prenses ya da kelebek deyince kalbim duruyor. Başkası sevse böyle güzel olmaz biliyorum. Böyle güzel sevemez. Etkileniyorum. Hoşuma gidiyor söylediklerin. Seni kaybedemem. Ama meleğin olamam. Seni üzmek istemiyorum. Bırakmak. Tanıdığım en deli insansın. Bazen sabahın köründe bir şarkı yollaman, bazen bir kelebek demen kalbimde bir kelebeğin uçmasına sebep oluyor. Beni anlamayacaksın. Ben de kendimi anlayamıyorum. Daha yeni bitmişken Kaan ile çok zor birinin hayatında olmam.

Mehmet: Seni anlıyorum.

Ada: Kızdın. İstersen uzak durabilirsin.

Mehmet: Ben sana daha önce yeterince kızmıştım Ada. Şimdi kızmama gerek yok.

Ada: Neden kızmıştın bana?

Mehmet: Sana söylemiştim kızdığımı. Ama sebebini söylememiştim.

Ada: Evet, neden kızmıştın peki?

Mehmet: Sebebi Ceylan’dı.

Ada: Ne dedim ki ben?

Mehmet: Bir şey demedin. Ama benim seni suçlamam gibi saçma bir durum daha olamaz. Yani bu konuda. Ama suçladım işte.

Ada: Ne dedim peki, Ceylan konusunda?

Mehmet: Bir şey dediğin için değil. 

Ada: Ne yaptım peki?

Mehmet: Şimdi yaptığın korktuğumdu. Ben seni bu ana kadar bu söyleyeceklerin yüzünde susturuyordum Ada. Ceylan konusunda rahatça konuşuyordum sana zaten. Sorun değildi. Ama sen “ora” diye bir yerden bahsettin ya. İşte ben o yerin varlığına pek inanmıyorum.

Ada: O ne demek şimdi?

Mehmet: O konuda seni suçlayamam saçma ama suçluyorum, sen izin verdin bana.

Ada: NEDEN?

Mehmet: Yanlış anlayacaksın ama. Ada ben çok saçmaladım gece gece. Seni üzerim.

Ada: Söyle! Biliyorum sanki söyleyeceğin şeyi.

Mehmet: Bak Ada, söylemem gereken her şeyi söyledim. Bunun üzerine ne söylesem gereksiz olur.

Ada: Anlaşmıştık, her şeyi söyleyecektik.

Mehmet: Ben bu kızı sevmiyorum Ada. Eminim, sorun aslında burada yani. O sıralarda nasıl desem yani ilk suskunlaşmaya başladığım sıralardı işte biraz uzak kalmak beni rahatlatıyordu. Kimden uzak kalmak? Senden. Sonra o geldi. Her şey hızlı oldu. Ama nasıl desem onu sevemedim. 

Ada: Anladım.

Mehmet: Davranışlarımdaki dengesizlik beni çok sinirlendiriyor. Ben böyle yapmamalıydım. Hatta bu olacakları bilseydim seni tanımamak pahasına olsa o konsere gelmezdim.

Ada: Özür dilerim. Eğer uzaklaşmak istiyorsan, üzülürüm ama anlayabilirim.

Mehmet: Ben sana bir şey sorayım, biz kimiz? Daha öncede sorduğumu hatırlıyorsun değil mi? Ada şimdi açık son derece açık konuşalım. Benim Ceylan’a söylemediğim sevgi sözcüğü kalmadı. Bak ama bir gün bana dedi ki, sen benim cücem ol, ben de ona sen benim pamuk prensesim olursun dedim. O da bana prensesin farklı biri dedi. Ben ona prenses dememiştim, gerçek prenses değildi. Senin de farkındaydı. Ona yanlışlıkla bir gün Ada demiştim... Anlatabiliyor muyum? Ama sana en küçük söylediğim bir sözle nasıl desem ona söylediklerimin tamamını birden söylemiş olmaktan daha fazlasını hissediyordum. Yani kelebek mesela… Ben böyle hissederken sen de buna benzer bir şeyler hissederken şimdi biz birbirimizin neyi olmuş olduk Ada söyle bana, ağlamadan, susmadan. 

Ada: Bilmiyorum!

Mehmet: İyi bir bok bilme.

Ada: Tamam bilmiyorum.

Mehmet: Rüyanda söylerim sana. Keşke yanında uyuyabilsem. Keşke kokuna sarılıp sevebilsem seni.

Ada: Biz olmaz Mehmet. Ben sana dedim. Kafam çok dolu, belki aptalca söylediklerim.

Mehmet: Tüm söylediklerini aptallığa bağlayamazsın Ada. Buna hakkın yok. Peki kapatalım.

Ada: Özür dilerim.

Mehmet: Dileme. Sadece sana sarılmak istiyorum. Susalım olur mu? Kelebeğim ol, susalım lütfen.

Ada: Mehmet! Yapma.Mehmet: İyi bir bok bilme.

Ada: Tamam bilmiyorum.

Mehmet: Rüyanda söylerim sana. Keşke yanında uyuyabilsem. Keşke kokuna sarılıp sevebilsem seni.

Ada: Biz olmaz Mehmet. Ben sana dedim. Kafam çok dolu, belki aptalca söylediklerim.

Mehmet: Tüm söylediklerini aptallığa bağlayamazsın Ada. Buna hakkın yok. Peki kapatalım.

Ada: Özür dilerim.

Mehmet: Dileme. Sadece sana sarılmak istiyorum. Susalım olur mu? Kelebeğim ol, susalım lütfen.

Ada: Mehmet! Yapma.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not

Kelebek, Pecs