Anlamlandırma Oyunu

Çarpık kentlerin düşüncesiz zamanı, hoş geldin!


Uykumu bölen bir gecenin ortasında, tüm sesler uzaktan bir kavgaya çağırıyor beni. Gecenin bu en olmadık saatinde gir-dap gir-dap diye bağırıyor eski sandalye, bir öne bir arkaya doğru sallandıkça. Ayaklarının üzerine basıyorum sandalyenin, sussun diye. Susmuyor…


Sürekli oynadığım oyunun tüm savaş stratejilerini ezberlemiş beynim. Ancak benle konuşmaya gelince kaçıyor benden. Sanki ben değil de bir başkası içimdeki. Tanımıyorum onu, tanımak istemedikçe de ayrılıyor benden. Nesneler konuşuyor sadece. Sokaktaki patlamış borudan şıp şıp diye bir ses yükseliyor sonradan. Düşlerim sessiz, düşüncelerim allak bullak.


-Sinirlisin.

Sinirliyim diyorum en sakin tavrımla. Oysa pencerenin camına vurup elimi kanatmak istiyorum delicesine.

-“Kırgınsın.” diyor saat, zamanı hatırlatan tik taklarıyla. Tik taklar bu sefer kır-gın kır-gın şeklinde çıkıp kulağıma ulaşıyor. Yine kafayı sıyırma mertebesine ulaşmış bir deli oluyorum sanırım. Arkamda bir gölge var, gelip beni boğacak belki de. Yatağın altında bir adam bekliyor, beni yakmak için. Tüm paranoyalarımda kayboluyor sorularım. Konuştukça anlamsızlaşıyor hayatım. Sesler geliyor yine, korku dolu ve nefesleri kesilmiş…

-Unutuluyorum.
-Unutmak istiyorsun aslında.
-Kırık dökük kelimelerle konuşmak istemiyorum.
-Susmalısın.
-Uykumu bölüyor içimdeki.
-Öylece uyuyakalıyorsun, gecenin sessizliğinde.

Sussun istiyorum içimdeki. Benden daha sakin sesim. Korkuyorum. Yine ölümün anlamı geliyor aklıma, yaşamın anlamsızlığının yanında. Yaşam öyle basitçe kekelerken, ölüm siyah bir çizgiyle siliyor her şeyi. Tüm renkleri ezip geçebildiği için ölüme siyah derler aslında.

-Kimseyle konuşmuyorsun.

Bir fısıltı halinde yükseliyor bu sefer ses. Karşımdaki duvardan çarpıp bana doğru bağırıyor sanki.

-Konuşuyorum.
-Bilmiyorlar hasta ruhunu insanlar, hep farklı rollerdesin.
-Sus!
-Kendini bile susturuyorsun.

Konuşmuyorum… Ne sevmenin ilginç aptallığından, ne de ölümün ötesindeki yaşamın saçma sınırlarından bahsedebilirim zaten. Korkuyorum. Elimdeki kalem, yazmaya utanıp önümdeki boşluğa düşüyor. Yazmıyorum. Yazamıyorum. Öldürmek istiyorum sesleri.

Anlamsız nesnelerin saçma sesleri! Çıkın gidin buradan! İntihar bile mantıklı geliyor bazen yaşamın yanında. Nefesimi tutuyorum, susuyorum. Ölme korkusu değil benimkisi, öldürme tutkusu hiç değil. Konuşmuyor, kızıyor ‘ben’ bana. Susuyorum, nefesim tutup yok oluyorum…

23.08.2007 19:15:37

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Depresyona neden girilir? Depresyondan nasıl çıkılır?

Sınırların ötesinde saçmalamak

İstanbul Teknik Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Yüksek Lisansı Hakkında Birkaç Not